31 Ağustos 2017 Perşembe

Cin Çıkarma - Exorcism Nedir?

AVRUPA DA CİN ÇIKARMA , YANİ "EXORCİSM"
Daha önce de yer verdiğimiz üzere çoğu hastalığın Musallat Sebebi olduğunu ve Gata Profesörünün de "Şizofreni Cin Çarpması""dır diye belirttigine ve Avrupa'da kiliselerde bu eğitimin verildiğine yer vermiştik.
Artık Avrupa'da üniversitelerde de ders verilmeye başlandı.
AVRUPA’DA LAİK ÜLKELERDE EXORCİSMİN Yasal olarak yapıldığını ve üniversitelerde ders olarak okutulduğuna dikkat çekmek ve bu konuda Türkiye'de de bu eksikliğin giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ahir zamanda bu tür durumların daha da arttığını ve insanların bilinçlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Konu ile ilgili diğer yazılarımız,,,


30 Ağustos 2017 Çarşamba

Allah'ın Lütfu (Ayetlerle Konuşan Kadın) / Dini Hikaye

Abdullah İbni Mübarek rahimehullah anlatır:
Hacca gidiyordum. Yol üzerinde bir yerden geçerken tek başına yolculuk yapan bir kadınla karşılaştım. Ona selam verdim. Ancak kadın selamımı:
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحٖيمٍ
"Çok merhametli Rabb'den bir söz olarak onlara selam vardır." (36/Yasin, 58) ayetini okuyarak aldı.
— Buralarda ne yapıyorsun? diye sordum. Sorumu:
مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ
"Allah kimi şaşırtmışsa onu doğru yola getirecek yoktur." (7/Âraf, 186) ayetini okuyarak cevapladı. Yolunu kaybettiğini anladım ve nereye gitmek istediğini sordum. Yine soruma:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى
"Bir gece kulu Muhammedi Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya götüren (o zat) bütün eksikliklerden uzaktır!" (17/İsra, 1) ayetiyle karşılık verdi. Anladım ki, haccını tamamlamış, Kudüs'e gidiyor.
— Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? dedim.
ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيّاً
"Tam üç gündür." (19/Meryem, 10) dedi.
— Yanında yiyecek bir şeylerin de yok, dedim.
هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
"O'dur beni yediren ve içiren." (26/Şuara, 79) ayetini okudu.
— Peki, ne ile abdest alıyorsun? dedim.
فَلَمْ تَجِدُواْ مَآءً فَتَيَمّمُواْ صَعِيداً طَيّباً
"Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin." (4/Nisa, 43) ayetini okuyarak cevap verdi.
— Yanımda yiyecek-içecek bir şeyler var. (İstersen verebilirim) dedim.
ثُمّ أَتِمّواْ الصّيَامَ إِلَى الّليْلِ
"Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın." (2/Bakara, 187) ayetiyle karşılık verdi. (Oruçlu olduğunu anladım.)
— İçinde bulunduğumuz zaman dilimi Ramazan ayı değil ki, dedim. Buna karşılık:
وَمَن تَطَوّعَ خَيْراً فَإِنّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
"Her kim de, farz olmadığı hâlde gönlünden koparak bir hayır işlerse, hiç şüphe yok ki Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir." (2/Bakara, 158) ayetiyle cevap verdi.
— Yolculukta orucu bozmamız bize caiz kılınmıştır, dedim.
وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لّكُمْ إِن كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
"Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." (2/Bakara, 184) dedi.
— Neden benim gibi konuşmuyorsun, dedim.
ما يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلاّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
"İnsanın ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki, yanında (onun söylediğini ve yaptığını kaydeden) hazır bir gözcü olmasın." (50/Kaf, 18) ayetini okudu.
— Hangi kabileden olduğunu sordum.
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنّ السّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً
"Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül/kalp (gibi azaların) hepsi de sorguya çekilecektir." (17/İsra, 36) ayetiyle cevap verdi.
Hata ettiğimi, dolayısıyla kusura bakmayıp hakkını helal etmesini istedim.
قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ
"Bugün size hiçbir kınama yoktur. Allah sizi affetsin." (12/Yusuf, 92) ayetiyle cevap verdi.
Kendisine, deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.
وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ
"Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah muhakkak onu bilir." (2/Bakara, 215) ayetiyle mukabelede bulundu.
Devemi yanına getirdim. Tam binecekken:
قُلْ لّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضّواْ مِنْ أَبْصَارِهِمْ
"Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını söyle." (24/Nur, 30) ayetini okudu. Ben de gözlerimi başka tarafa çevirdim. Tam bineceği sıra deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi de birazcık yırtıldı.
وَمَآ أَصَابَكُمْ مّن مّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ
"Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar sebebiyledir." (42/Şûra, 30) ayetini mırıldandı.
Biraz sabretmesini ve devesini tutup bağlayacağımı söyleyince,
فَفَهّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ
"Biz o meselenin hükmünü Süleyman'a kavrattık." (21/Enbiya, 79) ayetini okuyarak, deveyi sevk etme konusunda benim daha başarılı olduğumu ima etti.
Peşinden deveye bindi ve:
سُبْحَانَ الّذِي سَخّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنّا لَهُ مُقْرِنِينَ وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ
"Bunları bizim hizmetimize veren Allah tüm eksikliklerden uzaktır. O lutfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabb'imize döneceğiz." (43/Zuhruf 13, 14) ayetlerini okudu.
Bağırıp çağırarak deveyi hızlandırdım. Bu defa:
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ
"Yürürken ölçülü yürü, konuşurken de sesini kıs!" (31/Lokman, 19) mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya başladım. Bu kez:
فَاقْرَءُواْ مَا تَيَسّرَ مِنَ الْقُرْآنِ
"Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." (73/Müzzemmil, 20) ayetini okudu.
— Şiir okumak haram değil ki, deyince:
وَمَا يَذّكّرُ إِلاّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
"Ancak gerçek akıl sahipleri öğüt alırlar." (2/Bakara, 269) ayetiyle cevap verdi.
Bir süre yolculuğa devam ettikten sonra, evli olup-olmadığını sordum.
يَأَيّهَا الّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَآءَ إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ
"Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın!" (5/Maide, 101) ayetiyle cevap verdi.
Derken bu hanımın kafilesine arkadan yetiştik. Kendisine kafile içinde kimsesinin olup-olmadığını sordum. Bana:
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدّنْيَا
"Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür." (18/Kehf, 46) dedi. Anladım ki çocukları var.
— Onların hacda işleri ne? diye sordum.
وَعَلامَاتٍ وَبِالنّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
"O Allah nice alametler yaratmıştır ve o insanlar yıldızlarla yol bulurlar." (16/Nahl, 16) dedi. Anladım ki, çocukları yol bulma işi/rehberlik yapıyorlar.
— Onların isimlerini sordum.
وَاتّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
"Allah İbrahim'i dost edinmiştir.", (4/Nisa, 125)
وَكَلّمَ اللّهُ مُوسَىَ تَكْلِيماً
"Allah Musa'yla konuşmuştur." (4/Nisa, 164) ve:
يَيَحْيَىَ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوّةٍ
"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl." (19/Meryem, 12) ayetlerini okudu.
— Ey İbrahim, ey Musa, ey Yahya! diye kafileye doğru seslendim. Nur yüzlü üç genç 'Buyur!' diyerek çıkageldiler. Kadın onlara para verdi ve:
فَابْعَثُواْ أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَىَ الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيّهَآ أَزْكَىَ طَعَاماً فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مّنْهُ
"Şu akçeyle içinizden birini şehre gönderin de, baksın hangi yiyecek daha hoş ve helal ise ondan size azık getirsin." (18/Kehf, 19) dedi. Gençler gittiler, yiyeceği getirince bana:
كُلُواْ وَاشْرَبُواْ هَنِيئَاً بِمَآ أَسْلَفْتُمْ فِي الأيّامِ الْخَالِيَةِ
"Geçmiş günlerinizde yaptığınız güzel işlerden dolayı afiyetle yiyin, için!" (69/Hakka, 24) dedi.
Bütün bu gördüklerim karşısında gençlere:
— Şayet annenizin bu durumunu bana söylemezseniz, bu yemekten asla yemem! dedim.
Gençler dediler ki:
— Annemiz, ağzından Allah'ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla tam kırk yıldır bu şekilde sadece Kur'ân'la konuşur. Bunun üzerine ben de:
ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُ وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيم
"Bu, Allah'ın lütfudur; O, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." (57/Hakka, 21) dedim.
Cevâhiru'l-Edeb, sf. 261.

29 Ağustos 2017 Salı

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) in Örnek Davranışı

Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) in Örnek Davranışı
🍃🌹🍃
Peygamber Efendimiz üstün kişiliği, güvenilirliği , insana değer vermesi , hakkı gözetmesi , sabırlı ve hoşgörülü oluşu ile en güzel örnektir.
Hz. Muhammed (s.a.v)'in en önemli özelliği , başkalarına önerdiği nasihatları ve ahlak kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O , kendini başkalarından üstün görmemiş , Kur’an-ı Kerim'in öğütlerini ve yasaklarını yaşamının her anında uygulamıştır.
Peygamberimiz bütün kemal ve güzellikleri kendisinde toplamış, örnek bir şahsiyettir. O’nun mükemmel ahlakını ciltler dolusu kitaplarla bile anlatmak mümkün değildir.
Peygamberimizin ahlakı Kur’an ahlakı idi. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz O’nun ahlakını överek, şöyle buyurmuştur: "Ya Muhammed! Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin."
Peygamberimizin ahlak ve yaşayışı Hz. Aişe Annemize sorulduğu zaman "Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dan ibaret idi." diye cevap vermiştir.
Peygamberimiz [s.a.v.] Cenab-ı Hakk’a şöyle niyaz ediyordu: "Allah’ım! Beni ahlakın en güzeline yönelt, kötü ahlaktan uzaklaştır."
Peygamberimiz, aile fertleri ile iyi geçinir, ev işlerinde yol gösterir ve onlara yardım ederdi. Bu konuda şöyle buyururdu: "En hayırlınız, ahlakı örnek olanınız ve aile fertlerine en çok faydalı
olanınızdır."
Peygamberimiz fakirlerin evlerine gider, onların hatırlarını sorar, onlarla beraber otururdu.
Arkadaşlarının arasında bulunduğu zamanlarda, dışarıdan gelen kimseler, oturduğu yer itibariyle O’nu ayırdedemezlerdi. Bir gün peygamberimizin ziyaretine gelen bir bedevi, Peygamberimizin huzurunda olmanın verdiği heyecanla, korkup titremeye başlamıştı. Bunun üzerine peygamberimiz, o kimseyi şöyle teskin etti; "Arkadaş kendine gel! Ben hükümdar değilim.
Ben, Kureyş’den kadid lokmasıyla geçinen bir kadının oğluyum." Peygamberimiz kendi işlerini kendisi görürdü. Arkadaşlarıyla beraber bir iş yapıldığı zaman, kendisi de onlarla birlikte çalışırdı. Bir yolculuk esnasında istirahat edilmiş, yemek hazırlamak için görev bölümü yapılmıştı. Peygamber Efendimiz "Öyle ise ben de yakacak temin edeyim." buyurmuştur. Arkadaşlarının, istirahat etmesi yönündeki ısrarlarına rağmen, onlara yardım etmiştir.
Peygamberimizin özü sözüne uygundu. Hiç kimse ile alay etmez ve kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Kimseye küsmez, küskünleri barıştırır, suçluları affederdi.
Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat gösterir; yetimlere, dul kadınlara ve ihtiyacı olanlara çok acır, onlara elinden gelen yardımı yapardı. Kadınların haklarına çok dikkat eder, komşu hukukuna riayet eder, hayvanların hakları hususunda da büyük titizlik gösterirdi.
Tatlı dilli ve güler yüzlüydü. Hiç kimseye kötü laf söylemez, kötü davranışta bulunmaz, herkesi dinler, kimsenin lafını kesmezdi. İnsanların gizli hallerini ve kusurlarını araştırmaz, daima haklıyı tutar, kimsenin özürünü yüzüne vurmazdı.
Karşılaştığı kimselere selam verir, ellerini sıkar, hal ve hatırlarını sorardı. Haya, edeb, sabır, cesaret ve şecaat örneği idi. O, hayatı boyunca daima iyinin, doğrunun ve örnek yanında olmuş; kötüden, şerden ve çirkin şeylerden son derece kaçınmıştır.
Hz Muhammedin Güzel Ahlakı İle İlgili Örnekler
1-Peygamberimizin kalbi insan sevgisiyle doludur.
2-Peygamberimiz çocukları çok sever onları kucağına alır okşardı.
3-Peygamberimiz son derece alçak gönüllü idi. Zengin fakir ayırımı yapmazdı
4-Bir meclise gittiği zaman boş bulduğu yere otururdu.
5-Hastaları ziyaret eder, iyileşmeleri için dua ederdi.
6-Peygamberimiz ayaklarını başkalarına karşı uzatmazdı.
7-Peygamberimiz elbisesini kendi eliyle yamar ve ayakkabısını kendi onarırdı.
8-Peygamberimiz kadınlara son derece nazik davranırev işlerinde onlara yardım ederdi
9-Peygamberimiz başkalarına yük olmazdı.
"Sizin en hayırlınız kadınlara karşı iyi davranandır." Hadis.
10-Peygamberimiz misafiri çok sever, onlara bizzat kendi hizmet ederdi.
11-Peygamberimiz Müslüman olan ve olmayana aynı şekilde davranırdı.
12-Peygamberimiz hiç kimseye kötü söz söylememiş, kırıcı bir davranışta bulunmamış ve ömründe kimseyi azarlamamıştır.
13-Peygamberimiz güler yüzlü tatlı sözlü idi.
14-Peygamberimiz başkaları konuşurken onları dinler, sözlerini kesmezdi.
15-Peygamberimiz gördüğü özürleri kimsenin yüzüne vurmazdı.
16.Peygamberimizin yaşayışı sade ve temizdi. Bedenini daima temiz tutar, elbiselerinin çok temiz olmasına dikkat ederdi.
17- Peygamberimiz doğru sözlü idi. Verdiği sözden dönmezdi ve yalancıları hiç sevmezdi.
18.Peygamberimiz dişlerini temizlemek için misvak kullanırdı.
19-Peygamberimiz insanların en cömerti idi. Kendisinden bir şey isteyen kişiyi asla boş çevirmezdi.
"ben ancak bir dağıtıcıyım, veren Allah’tır" derdi.
20-Peygamberimiz kimseden intikam almaz bağışlamayı severdi.
21-Peygamberimiz kendisine kötülük edenlere, iyilik ederdi. Kendisine yapılan iyilikleri hiç unutmaz, iyilik yapanları her zaman iyilikleri ile anardı.
22-Peygamberimiz yaşlılara saygılı davranır, küçüklere sevgi ve şefkat gösterirdi. Süt kardeşlerini gördüğü zaman ayağa kalkar, hırkasını yere yayarak onları oturturdu.
23-Peygamberimiz, maddi imkanlara sahip olduğu durumlarda sade bir hayat yaşamış, elinde ne varsa yoksullara vermiştir.
24-Peygamberimiz tembelliği ve boş oturmayı sevmezdi.


Kaynaklar
1- Kalem Sûresi - ayet: 4.
2- Müslim, 1/514 [Hadis No: 746; Yücel, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Sh. 264, Diyanet Yayını].
3- Müslim, Sahih, 1/535 [Hadis No: 771]. Yücel, İrfan, a.g.e. Sh. 264.
4- El- Buhari, 4/166; Müslim, 4/1810 [Hadis No: 2321] Tecrid Terc. 9/318 [Hadis No: 1456]
Diyanet Yayını.

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Hz Süleyman'ın Krallığı Filmi


Kral ve Peygamber olan Hz. Süleyman’a daha önce hiç kimseye verilmemiş ideal bir krallık vaat edilir: Yeryüzünde bir cennet krallığı. Ancak o esnada binlerce yıldır hapsedilmiş ve insanlara yaklaşamayan cinler ve şeytanlar kilitli oldukları yerden kurtulmak üzeredirler. Büyücü Ara onları kilitli tutuldukları yerden çıkarıp karanlığın krallığını kurmak istemektedir. Hz. Süleyman bu durum karşısında kâhinlerden yardım ister. Ancak kâhinler, adalet ve özgürlüğün temsilcisi Sultan Süleyman’ın yanında yer almaktansa haksızlık ve zulmün safında yer almayı tercih ederler ve büyücü Arayı desteklerler. Böylece kilitli kapılar açılır ve cinler, şeytanlar insanların ruhlarını ele geçirerek onlara hükmetmeye başlarlar. 





27 Ağustos 2017 Pazar

Sayıların Tsavvufta Anlamları



Sayı
 kavramı asırlarca önce ortaya çıkmış ve sayılar insanların üzerinde uzun uzun düşündükleri bir ilim dalı olmuştur. Sayıların ortaya çıkışı ilk medeniyetlerin ortaya çıkış dönemlerine kadar gider. En eski dönemlerde bile insanlar eşyaları sayma ihtiyacı duymuşlar ve onları birer sayı ile sıfatlandırarak birbirlerinden ayrışmalarını sağlamışlardır. Sayı kavramı insanın hayal gücünden ortaya çıkmış ve akıl ile değerlendirilerek bir sayılar ilmi oluşmuştur. İlk zamanlardaki sayılar bilgisi gelişerek bugünkü sayılar teorisine kadar varmıştır. Bütün matematiksel kavramlar sayı kavramından türetilmiştir. Bütün matematik branşları sayılar teorisinden kaynaklanarak ayrı birer konu haline gelmişlerdir. Bugün hala sayılar bütün bilimsel araştırmaların temelinde yer almaktadır.
İnsanların ilk düşündüğü sayılar pozitif tam sayılardır. Yani 1,2,3,… sayıları ilk hayal ve akıl edilen sayılardır. Daha sonra negatif tam sayılar ve 0 ortaya çıkmıştır. Tam sayılardan kesir sayılarına, daha sonra da irrasyonel sayılara varılmıştır. İrrasyonel sayılar içinde daha da derinleşerek cebirsel ve transandant sayılar düşünülmüştür. Bütün bunların hepsine reel sayılar denmiştir. Daha sonraları karmaşık sayılar, kuaterniyonlar tanımlanmış ve böylece günümüzde sayılar teorisi güzel ve estetik bir yapıya bürünmüştür. Bunlar için bir sayılar teorisi kitabına bakmalıdır.
Tam sayıların bazı mistik özelliklerini içerdikleri insanlar tarafından asırlarca iddia edilmiştir. Bu fikirlerin kaynağı, Allah tarafından dünyadaki her bölgeye ve kavime gönderilen peygamberlerin insanlara öğrettikleri ilahi sırlardır. Her peygamber kendisine vahiy edilen yaratılış, tabiat ve insanlarla ilgili sırları ümmetine açıklamıştır. Ancak peygamberlerin vefatından sonra insanlar inançlarından sapmış olmasına rağmen, sayılarla ilgili sırlar kendilerine ilginç geldiği için unutmamışlar be bunlar dilden dile kısmen asıllarından saptırılarak aktarılmıştır. Kaderi önceden bilmek amacıyla sayıların sırları insanları çok meşgul etmiştir. Bunlarla ile bilgiler büyü ve sihir için kullanılmıştır. Eski Mısır, Yunan, Hindistan gibi bölgelerde insanlar sayıların sırlarını kendi akıl yöntemleriyle anlamaya çalışmışlar ve bunlarla ilgili bir çok eser bırakmışlardır. Bu eserlerdeki tespitlerin hepsi doğru değildir. Çünkü peygamberlerin öğrettiği sırlar ilminin verilerinin çoğu saptırılmıştır.
Bununla beraber, İslamiyetten sonra , sırlar ilminin verileri muhafaza edilmiş ve saptırılmasına fırsat verilmeden günümüze kadar gelmiştir. Sırlar ilminin verileri vahiy ve keşif yoluyla gelen bilgilerdir. Kuran ayetlerinde, hadislerde ve İslam alimlerinin keşif bilgilerindeki sayıların özellikleri günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bu konularda asırlarca eserler ortaya konmuştur. Bununla beraber, bu işten çıkar sağlamak için sahte veriler de ortaya atılmıştır. Bu şekilde sihir, büyü gibi işlerden maddi kazanç elde eden insanların sayısı devamlı artmıştır. Bu bulanıklıktan kurtulmak için biz, bu makalede sayılar ile ilgili bazı vahiy ve keşif sırlarını açıklamak istiyoruz. Bu bilgiler güvenilir kaynaklardan temin edilen keşif bilgileridir. Bu yaptığımız iş, sayıların tasavvuf ile incelenmesidir. Sayılar matematik bilimi ile ancak zahiri yönden incelenebilir. Fakat sayıların batını yönden incelenmesi ancak ve ancak tasavvuf ile mümkündür.
Sayıların Tasavvufî İncelenmesi
Kuran-ı Kerim’de pozitif tam sayılar ve kesirli sayılar kullanılmıştır. Bu bakımdan keşif ehli tam sayıların sırlarını incelemiştir. Bu sırların verilerine göre sayılar alemde hüküm sahibidir. Tabiattaki değişmeler ve oluşumlar bazı tam sayıların hükmü altındadır. Bunların bazıları 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 10, 12 gibi sayılardır. Bunların hükümlerinin ne olduğu aşağıda detaylı olarak anlatılacaktır.
Sayı, varlığı olmayan akıl edilebilir bir şeydir. Bununla beraber hükmü sayılanlarda ortaya çıkar. Sayılanlar ise, var olan şeylerin suretleridir. Sayının hükmü ortaya çıkınca diğer bütün hüküm sahiplerinin hükmü geride kalır. Yani sayının hükmü, bütün diğer hükümleri önceler. Sayı mümkünler hakkında çokluk (kesret) hükmünü vermiştir. Böylece mümkünlerin çokluğu ve istidatlarının farklılığı kendilerinde zuhur edenin birliğine hükmetmiştir. Bu şekilde, mümkünlerin çokluğu sayıyı çoğaltmıştır.
Genel olarak her varlık ya cem, yani birlik, bütünlük makamında veya fark, yani ayrılık, ikilik makamındadır. Bir varlığın bu iki hakikatten soyutlanması mümkün değildir. Ayrıca bir varlıkta bu iki makamın birleştirilmesi de mümkün değildir. Hakk ve insan cem makamındadır. Alem ise ikilik makamındadır ve cem haline gelmesi imkansızdır.
Sayılar belirli mertebelerde el-Vâhid ismi ile ortaya çıkmışlardır. Dolayısıyla bir (vahid) sayısı diğer sayıların oluşmasına neden olmuştur. Bu şekilde vahid genişlemiştir ve sayıların hükmü sayılan şeylerle ortaya çıkmıştır. Sayıların her birinin bir mertebesi olup, hepsi tek bir hakikatten ortaya çıkmasıyla beraber her bir sayının mertebesi aynı değildir.
Birlik veya ayrıntılı olarak varlıklara bakıldığında, tevhidin onlara eşlik ettiğini ve onlardan asla ayrı kalmadığını görürüz. Bu tıpkı 1 in sayılara eşlik etmesi gibidir. Her tam sayıya bir eşlik eder ve onu belirler. Örneğin 2, bire birin eklenmesi ile ortaya çıkar. Eğer bire bir eklenmeseydi 2 ortaya çıkmazdı. Aynı şekilde 2 ye bir eklenmeseydi 3 ortaya çıkmazdı. Buna göre 3 ün var olması birin eklenmesi sayesinde olmaktadır. Sonsuza varıncaya kadar bu böyledir. Yani tam sayıların ortaya çıkması birin hükmüyle olmaktadır. Binaenaleyh bir sayı değildir, bir, sayının aynı yani özüdür. Çünkü sayılar bir ile ortaya çıkarlar.
Bütün sayılar bir’dir. 1000 den bir çıksa hiç kuşkusuz 1000 nin adı ve hakikati ortadan kalkar ve böylece başka bir hakikat ortaya çıkardı ki, bu hakikatte 999 dur. Aynı şekilde 999 dan bir çıksaydı onun da hakikati kaybolurdu ve yeni bir sayı hakikati ortaya çıkardı ki o da 998 dir. Bu tespite göre, bir şeyden 1 çıkarsa o şey yok olur, 1 bulunursa var olur. Aynen tevhit gibidir. Bu tespitin hakikati “Her nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Zariyat, 57/4) ayetinde ifade edilmektedir. Bir sayısının hakikatindeki bu şaşırtıcı güç ne muazzamdır. Sonsuza varıncaya kadar çokluk kendisinde ortaya çıkmış, fakat o isim ve zat olarak tek olmuştur.
Ahadiyet (bir) mutlak anlamda birliği ifade etmekte olup Hakk’ın zatına aittir. 2 ise mertebeye aittir. 2 nin mertebesi uluhiyetin birlenmesidir. 3 ise oluşumun, yani alemin Allah’tan var olmasının mertebesidir.
Sayı bir nicelik olup, sayılar niceliklerin azlık ve çokluğunu bildirirler. Sayı birleşik olmayan yalın bir şey ise, onun bir’den başka bir niceliği yoktur. Buna göre tartılan ve ölçülen şey tek bir cisim iken, kendisini sayılardan biri ile adlandırılması sonucu, yani onun ölçüm değeri ifade edildiğinde, cisim tek bir hüküm kazanır. O da sayının verdiği hükümdür.
Bir olarak ve çokluğun birliği ile birlenmiş olan Bir münezzehtir. Kesretin (çokluğun) da kendisine ait bir birliği vardır. Bu birlik kaçınılmazdır. Çokluk bu birlik ile isimlendirilerek başkalarından ayrışır. Bir’de ve çoklukta birliğin bulunması kaçınılmazdır. Asıl ve fer olarak, yani öz ve ayrıntı olarak yalnızca Bir vardır. Bu ilahi bilginin özüdür. Vahdet-i vücûd’un temeli bu ilahi bilgidir.
Bütün reel sayılar tam sayıların sonlu veya sonsuz dizilişleriyle elde edilirler. Örneğin 1/2 = 0,5 ; 1/3 =0,333…; 1/4 = 0,25; = 1,414213…; П = 3,141592… ; e = 4,11325… sayıları tam sayıların sonlu veya sonsuz dizilişlerinden elde edilmektedir. Tam sayılar bir’in çoklukları olduklarından diğer bütün reel sayılar da aslında bir’in birer çokluğu mertebesindedirler.
Her mertebenin sonsuz alt mertebeleri vardır. Bu evrendeki bütün oluşların mertebeleri için geçerlidir. Örneğin iki rasyonel sayı arasında sonsuz rasyonel sayı vardır. İki transandant sayı arasında sonsuz transandant sayı vardır. Bu tespit, evrenin herhangi bir sonlu bölgesinde sonsuz mertebelerin bulunmasını gerektirir. Buna göre atom altı yapılarında da her sonlu bölgede, ne kadar küçük olursa olsun, sonsuz mertebelerin bulunması gerekir. Örneğin bir elektronun yapısında daha derinlere gidildiğinde iç içe sonsuz oluşlar ile karşılaşabilecektir. Bugün için görülmeyenler ölçü teknolojinin yeterli olmamasındandır. İleride daha ileri teknoloji ve ölçme imkanlarıyla ayrıntılar daha belirgin ortaya çıkacaktır. O zaman elektronun içinde de başka mertebeden yapıların olduğu görülecektir. Bununla beraber bu içeri doğru iniş daima alttan sınırlı olacak ve görülemeyen kısımlar kalacaktır. Bu alt sınır hiçbir zaman fiziksel olarak tüketilemeyecektir. Bu zahiri alemin yapısının, gerçek ve mutlak hakikati ifade edememesinin bir sonucudur. Ancak batını alemde bugün, bu sonsuz alt mertebelerin varlığı görülmekte ve keşif yoluyla tespit edilmektedir. İşte bu sırlar ilmi ile akıl ilimleri arasındaki farktır.
Sayıların sonsuzluğunun tasavvufî ispatı
Tam sayıların sonsuz olduğunu vahiy bilgileriyle de ispat edebiliriz. “Üç kişi yoktur ki, dördüncüsü O olmasın; beş kişi yoktur ki altıncısı O olmasın”, “Bundan daha azı ve daha çoğu O onlarla beraberdir.” (Mücadele, 58/7). Bu ayetlere göre yaratıklar Hakk’a ait bir mertebeyi işgal ettiklerinde, Hakk o mertebeyi takip eden başka bir mertebeye geçer. Yani yaratılmışlar 5 tane ise Hakk 6 ıncıdır. Buna göre yaratıklar Hakk ile aynı mertebede bulunamazlar. Yaratılmış olan her zaman Hakk’a katılmak istese de Hakk’ın o mertebeden ayrılmış olması nedeniyle buna güç yetiremez. Bundan hareketle sayıların sonsuz olduklarına hükmedebiliriz. Çünkü aksi halde, sonlu olsalardı yaratıklar Hakk’a katılmış olurlardı. Bu ise hiçbir zaman mümkün değildir.
Hayal mertebesi ve sayılar
Sayılar hayal ilminin ürünüdürler. Hayal ilmi, kendi başlarına bilfiil var olmayan anlamların bedenlenerek ortaya çıkmasını bilmektir. Allah Teâlâ kavramları insanın hayaline atar ve bu kavramlar orada bedene kavuşarak akıl tarafından algılanabilir hale gelir.
Hayal bütün yaratılmışlar içinde nur ile vasıflanmaya en layıktır. Onun nuru diğer nurlara benzemez. Onun nuru ile Allah Teâlâ’nın tecellileri algılanır. Bu nur, hayal gözünün nurudur, yoksa duyu gözünün nuru değildir. Bu bakımdan hayal kemalin kendisidir. Hayal olmasaydı insan diğer canlılardan üstün olmazdı.
Allah, hayalden daha üstün menzili olan bir şey yaratmamıştır. Yarattıkları arasında hayalden daha genel bir hükme sahip olan bir şey yoktur. Hayalin hükmü her şeye yayılmıştır. Bu her şeyin içinde, var olanlarla birlikte imkansızlar da vardır. Hayal vasıtasıyla ilahi kudret ve iktidar ortaya çıkmıştır. Allah onun vasıtasıyla kendi üzerine rahmeti yazmış ve herkese vacip kılmıştır. Hayal, inançlardaki tecellilerin gerçekleştiği yerdir. Bu bakımdan hayal Allah’ın en büyük şiarı ve delilidir.
Hayal bir çeşit rahimdir. Çünkü bu rahimlerde hayali şeyler manevi bir yüklemeyle tasvir edilirler. Allah o rahimlerde manaları dilediği suretlerde inşa eder. Bununla ilgili ayet şudur: “ O sizi rahimlerde dilediği gibi tasvir edendir.” (Ali İmran, 3/6). Kavramlar ve aynı şekilde sayılar da Allah tarafından hayalde şekillendirilir ve bunlar akıl tarafından bu şekliyle algılanır. Bu bakımdan musavvire gücünün hayal gücü üzerinde bir otoritesi vardır. Bu nedenle hayal mertebesini bilmek, peygamberlik makamlarının birincisidir.
Teklik ve çiftlik
Allah tektir ve teki sever. Üç tek sayıların ilkidir ve bu nedenle ilk mertebe 3’e eşittir. İlk olmak ise aynı zamanda teklik demektir. Teklik, iktidar, çiftlik ve tekliğin sahibidir. Eşya ise ancak çift ve tekliği kendinde birleştiren bir teklikle bilfiil var olur. Bu ise birliğin kendisinde gözüktüğü ilk durumdur. Öyleyse ancak 3 vardır ve 3 ayak üzerinde durulabilir.
Bu konuda, İbn Arabİ Hazretlerinin Fütûhat-ı Mekkiyye adlı kitabında açıkladığı ve kendisinin gördüğü bir rüya açıklayıcı olabilir:
“Birisi, “Sayıda çokluğun en azı kaçtır?” diye sorunca ben de “Nahivcilere göre üç, fakihlere göre ikidir” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), “Onlarda yanılmış, ötekilerde” dedi. Ben “Nasıl söylemeliyim?” dedim. Şöyle buyurdu, “ Sayı çift ve tektir. Allah şöyle buyurur: “Çifte ve teke yemin olsun.” (Fecr, 89/3). Hepsi sayı olduğu halde, onları ayırmıştır.” Sonra mübarek eliyle beş dirhem çıkarıp üzerinde oturduğumuz hasırın üzerine attı. İki dirhem ayrı, üç dirhem ayrı düştü. Bana, “Soru sorana hangi sayıyı sorduğunu sormak gerekir: Çift mi, Tek mi?” dedi. Sonra elini ikinin üzerine koyarak, “Bu çift sayılarda çokluğun en azıdır.”. Sonra elini üçün üzerine koyarak “Bu da tek sayılardaki çokluğun en azıdır” dedi. Sonra şöyle ekledi, “Bu meseleyi sorana böyle cevap vermek gerekir. Gerçek bizce böyledir”.”
Sayıların tek ve çift olarak ayrılmasının hikmeti nedir? Bu konuda tasavvuf literatüründe yeterli açıklamalara rastlamadık. Aynı belirsizlik sayılar teorisinde de vardır. Bugünkü matematik biliminde, sayıların özellikleri tek ve çift ayrımı yapılmadan incelenir. Ancak yukarıda anlatılan rüyada bir gerçek dile getirilmektedir. Dolayısıyla sayılar teorisi ile ilgilenenlerin tam sayıların özelliklerini iki kategoride, yani çift ve tek olarak incelemeleri, tam sayıların yapısında bazı yeni bilgilerin ortaya çıkmasına neden olacağı beklenir. Çünkü bu ayırım ilahi bir hükümdür.
Sayıların özel sırları
1 : Her bir sayı kendi mertebesindeki 1’in tekrarlanmasıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla tasavvufta 1’e sayı gözüyle bakılmaz. 1 sayının aynı yani özüdür. Yukarıda anlatıldığı gibi çift sayılar 2 ile, tek sayılar 3 ile başlarlar. Bütün sayılar 1’in tafsilinden ibarettir. İbn Arabi’ye göre 1, Allah isminin sayı alemindeki mazharıdır. Allah ismi diğer bütün isimleri kendisinde topladığı gibi 1 de bütün sayıları kendisinde toplamıştır. Bu nedenle sayılar 1’in hükümleridir. Bu bakımdan 1 ilahi vahdetin (birliğin) sembolüdür.
Hakk ile mahlukat arasındaki münasebetin ilahi mertebe bakımından durumu tıpkı el-Vahid ismi ile sayılar arasındaki münasebet gibidir. El-Vahid ismi 1’e karşı gelir ve bu saymakla ulaşılan bir sayı değildir. Nasıl Hakk Teâlâ, mahlukatın yaratıcısı olduğu gibi, 1 de sayıların menşeidir. Çünkü her bir sayı kendi mertebesindeki 1 kadar tekrarlanmadıkça ortaya çıkmaz. Örneğin 5 sayısı beş tane 1 ‘in birbiriyle eklenmedikçe ortaya çıkmaz : 1+1+1+1+1 = 5 .
İbn Arabi’ye göre 1 ve sayısal değeri 1 ile gösterilen elif harfi, sayı ve harf değildir. Ancak avamın bundan haberi olmadığı için 1’i sayı, elifi de harf görürler. 1, Allah isminin sayılar alemindeki mazharı olarak görüldüğünden, bu mazhariyet insan türünde insan-ı kâmil’e harfler arasında da elife verilmiştir. Yani Allah isminin insanlar arasında ortaya çıktığı mahal insan-ı kâmil olup, harfler arasında ortaya çıktığı mahal elif harfidir.
1’in makamı cem makamıdır ve 1’in sıfatı Allah isminde olduğu gibi kayyûmiyettir. Kayyûmiyet, kendi zatı ile mevcut olma, varlığında ve varlığının devamında her şey O’na muhtaç olduğu halde kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmama, mahlukatı var kılıp onların varlığını devam ettirme anlamında Allah Teâlâ’nın bir sıfatıdır. 1 de, sayılar arasında kayyûmiyet sıfatı nedeniyle diğer sayıların varlıklarını korumaktadır.
Her bir sayı kendisine delalet eden bir hakikat sayesinde (hakikat-ı vahide) diğer sayılardan ayrılır. Birlerin toplamı (cem-i ahâd) ismi ise sayıların her biri üzerinde hüküm sahibidir. Her sayı bu kapsamın içindedir. Her sayının mertebesi ve terkibi cem-i ahâd ismi sayesinde olmaktadır. Bu tıpkı her eşyanın kendi varlığının ispatını ancak Allah’ın varlığını ispat ederek yapabilmesi gibidir.
2 : Mülk aleminin sayısıdır. Zıtlık ve kutupluluğu simgeler. Bu nedenle 2 sayısı, içinde bulunduğumuz kahır ve mülk alemini gösterir. Alemde her şey zıtlarıyla beraber ortaya çıkar. Bu durum “Biz her şeyi çift yarattık” (Zuhruf, 43/12) mealindeki ayetinin yorumudur. Gerçekten alemde daima 2 lik, yani zıtlıklar mevcuttur. Örneğin nefes alıp verme ikili bir harekettir. Kalbin kanı vücuda pompalaması sıkışma ve boşalma olarak iki hareketten ibarettir. Alemde aynı anda oluş ve bozulma ortaya çıkmaktadır, + ve – elektrik yükleri, sıcaklık ve soğukluk, varlık ve yokluk, erkek ve dişi, doğum ve ölüm bu ikili düzenin birer yansımalarıdır. Bu durum 2 sayısının eşya üzerindeki ilahi bir hükmüdür. İbn Arabi’ye göre evrendeki bu zıtlık Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarındaki ikili yapıdan kaynaklanmaktadır. Bu da ilk tecelli kabul edilen Rahmaniyet tecellisinin Cemâl – Celâl şeklindeki ikili yapısını göstermektedir.
İbn Arabi Hazretleri, 2 nin ve iki olmanın bu alemdeki zıtlığa işaret ettiğini, 2 sayısına tekabül eden be harfinin telaffuzundan çıkarır. Çünkü be harfinin mahreci (ağızdaki çıkış yeri) iki dudaktır. Mahrecindeki bu ikiliğin mecbur oluşu, 2 sayısının alemde ortaya çıkabilmesi için de zıtlığa ve kutupsallığa ihtiyacı olmaktadır. Çünkü varlık alemindeki her şey ancak zıttı ile fark edilebilmektedir.
İnsanların ben ve sen ayrımı 2 sayısının bir hükmünü gösterir. Bundan kurtulmak için insanın tasavvufi bir eğitimle vahdetin (birliğin) egemen olduğu, dünyanın nefs ve arzularından kurtulmuş bir halde fena ve beka makamına geçmeleri gerekir. Bu konuda Mevlana Hazretleri şöyle buyurur: “Ben, sen ayrımında kaldığın sürece bu kapıdan geçemezsin.” (Mesnevi, c.1, 3056-65) Buna göre dünya aleminin ikiliği aşılamadan birlik boyutuna geçmek mümkün değildir. Bu da ancak gerçek bir sufi eğitimi ile mümkündür.
3 : 3 sayısı tek sayıların ilkidir. Bu sayının hükmü mümkünlerin ortaya çıkmasını sağlayan isim olmasıdır. Çünkü Hakk’ın yaratması “ol” sözünden meydana gelir. “Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman ona ol deriz o da olur.” (Nahl, 16/40). “Ol” sözünün Arapçası kun olup 3 harftir. Bu harfler kef , vav ve nun dur. Bu şekilde ilk teklik varlığa yayılmıştır ve varlığın ortaya çıkmasında kendisini göstermiştir. Bu nedenle çoğulun ilki 3 tür ve ilk tek sayıdır. Çünkü her mümkün 1’den var olmamıştır. Her mümkün bir çokluktan meydana gelmiştir. Çokluğun ilki ise 3 tür ve tek sayıdır. Bu nedenle Allah’a ortak koşanın nihai gücü üç olmuş ve “Allah üçün üçüncüsüdür.” Demiş ve 3’e ekleme yapmamıştır.
İbn Arabi Hazretlerine göre alem üçlü bir yapı ile vücuda gelmiştir. Dolayısıyla alemdeki icat ve zuhurlar da 3 ile başlar. Bu bakımdan 3 sayısı ilahi yaratmanın (tekvin) sayısıdır. Bunun nedeni, ilahi zatın üzerinde bulunduğu hakikatin zat, sıfat ve isim şeklindeki üçlü yapının beşer mertebeye sirayeti nedeniyledir. Her şeyin zatı ve sıfatı arasında üçlü bir yapı vardır. Bu üçlü yapı zat, sıfat ve râbıt dır. Râbıt zat ile sıfat arasındaki ilişkiyi düzenler ve sıfatın zata ilişmesini mümkün hale getirir. Yani zat onun sayesinde sıfatı kabul eder. Aynı şey ilim, âlim ve ma’lum arasında vardır. Âlim ile malumu birbirine bağlayan râbıt ilimdir. Bütün isim ve sıfatlar bu şekilde bir üçlü yapı içinde bulunurlar.
Nasıl 3 sayısı 2 ve 1 in toplamından elde ediliyorsa, çocuk ta aynı şekilde erkek ve kadının birleşmesinin bir neticesidir. Sayıların sonsuza uzaması gibi insan ırkı da bu şekilde devamlılık kazanmıştır. Bu husus şu ayette açıkça ifade edilmektedir: “Sizi bir nefisten yaratan ondan da eşini yaratan ve onlardan birçok erkek ve kadını yeryüzüne yayan Rabbinizden sakının.” (Nisa, 4/1).
Fususul Hikem’in Muhammed fassında dile getirilen “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, bunlar kadın, güzel koku ve namazdır.”(Buhari, es-Sahih) hadisinde 3 sayısının eşyaya tahsis edilmesi, icat ve tekvinin üçlü yapısını gösterir. Sevdirildi kelimesi muhabbetin rabıt özelliğini ve tekvinin aslı olduğunu göstermektedir. Çünkü üç şey - ki bunlar, kadın, güzel koku ve namazdır – arasındaki irtibat muhabbet sayesinde kurulmaktadır. Buna göre ilahi yaratılışın gerekçesi olan muhabbet, Allah ile alem arasındaki irtibatı sağlayan rabıttır.
4 : Bu sayının ilahi hükmü en geniş makama sahip olmasıdır. Bu bakımından peygamberlik makamının altındaki en geniş makam, maneviyatta 4 ile tavsif edilmiştir. Bu makam Sıddıklar makamıdır. Allah Teâlâ, 4 sayısının en geniş makama sahip olması nedeniyle 4 kadınla evliliğe müsaade etmiştir.
4 sayısı bu genişlik dolayısıyla kemal özelliğine sahip olan 10 sayısını içermiştir. Çünkü 1+2+3+4 = 10 dur. Yani 4 ile kemale varılır, yani en geniş makama erişilir. 10 sayısının kemali hakkında aşağıda açıklama verilmiştir.
Sağlık açısından nisan ayının ayrı bir önemi vardır. O da ayların dördüncüsü oluşudur. Doktorlar bedenlerdeki dengeyi tekrar kurmaya ölçüleri ayarlamaya çalışırken insanın Nisan ayındaki yaratılışını korumaya çalışır. Çünkü nisan ayı dinçlik ve gençlik ayıdır. Ayrıca bu ayda meyveler ve çiçekler ortaya çıkarlar. Her şeyin yeniden canlandığı bu ay 4 sayısının en geniş makama sahip olma hükmünü taşımaktadır.
5 : Beş sayısı kendini ve diğer sayıları korur. Namaz sayısının 5 olması bu nedenledir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Namazları muhafaza ediniz.”( Bakara, 2/238). “Namazlar” vakti belirlenmiş, farz kılınmış ve yazılmış 5 vakit namazdır. Eğer denirse ki, vitr namazının beşe ilave olduğu ve namaz sayısını altıdır. Buna karşı şunu ifade edebiliriz. Vitrin, 5 in kendisini koruduğu bir sayıyı eklemiştir ki o da altıdır. Altı ise ilk mükemmel sayıdır.
6 : 6 sayıların en yetkinidir. 6 matematikte mükemmel sayıların ilki olarak tanımlanır. Çünkü 6 nın has bölenlerinin toplamı kendisini verir: 1+2+3 = 6 .
Allah Teâlâ alemi 6 günde yaratmıştır ve tam mükemmel hale getirmiştir. Bu bakımdan 6 sayısının hükmü bir tamamlanmayı veya mükemmel hale gelmeyi gösterir. Bunu insan hayatında görmekteyiz. Sırlar ilminin bize bildirdiğine göre, insanın dünyaya gelmesinden sonraki ilk 6 ayı ve ilk 6 senesi çocuk için çok önemlidir. Bu sürelerde çocuğun bakımında ve yetiştirilmesinde çok dikkatli olunmalıdır. Ondan sonraki süreler 10 ar yıl olarak devam eder.
Hz. Peygamber’in kemalinin bir yönü, daha önce başka hiçbir peygambere verilmemiş olan 6 özelliktir. Bu özellikler :
1) Hz. Muhammed’e (sav) yeryüzü hazinelerinin anahtarları verilmiştir. Alemde ortaya çıkan her rızkı, o rızkın dayandığı ilahi isim, anahtarları elinde tutan Peygamberimizin (sav) emrinden verir.
2) Hz. Peygamber’e (sav) cevamiül-kelim verilmiştir. Bu, sonsuz olan her şeyin bilgisinin Peygamberimize (sav) verilmiş olması demektir.
3) Hz. Peygamber (sav) bütün insanların hepsine gönderilmiştir. Onun ümmeti şeriatı öğretmek üzere gönderildiği herkestir. Bununla beraber ümmetinin bir kısmı iman eder fakat bir kısmı iman etmez. Fakat bu onları ümmet olmaktan çıkarmaz.
4) Bir aylık mesafeden düşmanlarına korku salmakla desteklenmiştir. Onun karşısına çıkan bütün düşmanların kalbinde bu korku vardır. Ancak bu korku aslında, karşı tarafın yanlış bir iş yapmalarını engellemesi bakımından bir rahmettir.
5) Önceki peygamberlere helal kılınmayan ganimetler ona helal kılınmıştır.
6) Allah onun için yeryüzünü temizlemiş, bütün yeryüzünü mescid yapmıştır. Hz. Peygamber (sav) ve ümmeti her nerede namaz vaktine erişirlerse, namazlarını orada eda ederler. Buna göre bütün dünya Allah’ın evi olur. Bu demektir ki bu ümmet ölüyken ve diriyken Allah ile beraber oturanlardır.
Vitir namazının eklenmesiyle namaz sayıları 6 ya çıkmıştır. Bu şekilde namaz, 6 sayısının hükmü altında mükemmel olarak tamamlanmıştır.
Açısı olan şekillerin benzerleri birbirlerine eklendiğinde, elde edilen şekillerden hiçbir boşluk bırakmayan şekil altıgendir. Bu özellik te 6 sayısının mükemmellik hükmünün altındadır.
7 : 7 sayısı ilahi ilimde kemalin zirvesidir. Tasavvuftaki zikirler en az 7 defa tekrarlanır. Bu nedenle Allah unsurlar aleminde eserlerinin varlığındaki hikmeti 12 burçta dolaşan 7 gezegene bağlayarak seyyar gezegenlerin sayısını 7 yapmıştır. Buradan 7 nin varlığa kemali olduğunu anladık. Bugün 7 gezegenden farklı olarak bulunan seyyar gezegenler bu 7 adet feleklerdeki bazı alt feleklere ait olan gezegenlerdir.
Maneviyatta en üst makamda bulunan 7 kişi vardır. Bunlardan 4 ü evtad, 2 si kutup ve 1 i gavsdır. Bu kişiler üzerinden, Allah kainatı idare eder. Bu 7 kişiden her birinin görevi ayrıdır. 2 kutup ve 1 gavsdan oluşan 3 lü grup diğer 4 kişinin üstündedir.
10 : 10 sayısı kemal özelliğine sahiptir. İnsan hayatında 10 ar yıllık devreler farklı özellikleri içerir. Her 10 yılda bir insan farklı bir yapı içine girer.
12 : 12 sayısı burçların sayısıdır. Allah burçlardaki hareketin yetkinliğini 12 ye yerleştirdi. 12 , 1 den 9 a sonra 10 lara sonra 100 lere sonra da 1000 lere kadar olan sayı mertebelerinin sayısıdır. Bu 12 içinde sonsuza kadar olan terkipler meydana gelir. 7 gezegen 12 burç içinde hareket eder.
14 : Kurandaki mukattaa harflerinin sayısı 14 tür. Sure başlarındaki bu harflerin terkibi meleklerin isimleridir. Bu harfleri okumakla bu melekler çağırılmaktadır. Bu melekler okunan suredeki olumsuzluklardan okuyanı korumak için görevlidir. Bu harflerle başlayan surelerin sayısı 28 dir. 28 sayısı 14 ün iki katıdır ve mükemmel sayıların ikincisidir, çünkü 1+2+4+7+14 = 28 dir. Bu bakımdan burada da bir hikmet gizlidir. Ayrıca 28 sayısı gökteki menzillerin sayısıdır.
Kurandaki tilavet secdelerinin sayısı da 14 tür. Kuran hatim edildiğinde bu secdeler yapılmazsa hatim eksik kalır. Ayrıca hicri 14oo yıllarında bulunmamızın İslamiyet açısından önemli olayların vuku bulacağı bir çok alim tarafından keşif bilgileriyle haber verilmiştir.
Bu tam sayıların dışında da ilahi sırlara sahip tam sayılar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
33 çekilen tespihlerin sayısı olarak kullanılır.
40 sayısı bir olgunluk ve kemalatı gösterir. Peygamberlik 40 yaşında ortaya çıkar. Tarikatlarda 40 gün süren çile eğitimi vardır (erbain).
70 sayısı tövbe adedi olarak ifade edilir. Genelde sınırsız çokluğu ifade eder.
100 sayısı cennet ve cehennemdeki mertebelerin sayısını gösterir.

26 Ağustos 2017 Cumartesi

Zilhicce Orucu Nasıl ve Ne Zaman Tutulur?

ZİLHİCCE ORUCU NASIL VE NE ZAMAN TUTULUR?
Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Peygamberimiz’in zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmayı sürdürdüğü rivayet edildiği için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Fakat sıkıntıya ve halsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle, hacda olanların 9. günü (arefe günü) oruç tutması mekruh görülmüştür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ilişkin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları âzat ettiği bir gün yoktur" buyurmuş , yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah'tan umulur" dedi i (Müslim, Sıyâm, 196-197) nakledilmiştir.
ZİLHİCCE AYINI NASIL DEĞERLENDİRMEK GEREKİR?
Zilhicce ayı oruç tutma günlerinden birisidir Senedeki faziletli günler. Ramazan ayından sonra, Arefe günü, Aşûre günü, Zilhicce ve Muharrem aylarının ilk on günleridir. Haram aylarının tamamı, oruç tutma günleridir. Bunlar faziletli günlerdir. Bu kıymetli ay ibadetle değerlendirilmelidir "Allah'ın katında, Zilhicce ayının (ilk) on günlerinden daha kıymetli günler yoktur, O günlerde Allah-ü Teala'ya çok ibadet ediniz!" Bununla birlikte bu ibadetlerle de meşgul olmak gerekir;
- Kaza namazı kılmak,
- Sadaka vermek,
- Kur'ân-ı Kerim tilavetiyle meşgul olmak,
- Tesbih namazı kılmak,
- Cevşen-i Kebir, evrad-ı kudsiye ve hususen tahmidiye duasını okumak.

Zilhicce Ayında Hangi İbadetler Yapılır?

Zilhicce orucu nasıl tutulur? Zilhincce ayında hangi ibadetler yapılır?

Müslümanlar için önemli bir ay olan Zilhicce aynı nedir? İçinde Kurban bayramının da bulunduğu Zilhicce ayında hangi ibadetler yapılmalı ve hangi namazlar kılınmalıdır? İşte Zilhicce ayı orucu ne zaman ve kaç gün tutulur? İşte tüm merak edilenler




23 Ağustos 2017 tarihi itibariyle Zilhicce ayı Müslümanlar tarafından idrak edilmeye başlandı. Zilhicce ayının İslam'daki önemini anlamak isteyen vatandaşlar, internet üzerinden bu ayın faziletlerini ve ne gibi ibadetlerin yapılabileceğini sorgulamaya başladı. İçinde Kurban bayramının da bulunduğu Zilhicce ayı, mübarek ayların en önem verilenleri arasında yer almaktadır.

ZİLHİCCE AYI NEDİR?
Kurban bayramının içinde olduğu aya zilhicce ayı denir, hicri-kamerî ayların 12'ncisidir. Her senenin Kurban Bayramından önceki ilk dokuz günü ve Kurban bayramı günü olmak üzere tam "on gün" "leyâli-i aşere" yani on mübarek gecedir. Onuncu gün Kurban Bayramı'nın ilk günüdür.
ZİLHİCCENİN İLK ON GÜNÜNDE NELER YAPILMALI?
Zilhicce ayının birinden onuna (yâni Kurban Bayramının ilk gününe) kadar, her gün sabah namazlarından sonra:
10 salevât-ı şerîfe: "Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed."
10 istiğfâr: "Estağfirullâhe'l-Azîm el-Kerîm ellezî lâ ilâhe illâ Hüve'l-Hayye'l-Kayyûme ve etûbü ileyk ve nes'elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ innehû hüve't-Tevvâbü'r-Rahîm."
10 tevhid: "Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr" okunur. 
ON GÜNLÜK İHYANIN PÜF NOKTALARI
- Birçok insan bugünlerin kıymetini bildiği halde günlük işlerin ve ilişkilerin içinde tam bir ihya programı yapamıyor. Ya unutuyor ya dünya işlerine zaman ayırıyor ya da tam istifade edemiyor. Bunun için şu basit, ama etkili tavsiyelere dikkat edin:
- Her yılın Kurban Bayramı öncesi 9 günü ile Kurban Bayramı gününü yani Zilhicce'nin ilk on gününü ajandanıza veya her gün gördüğünüz bir yere not edin.
Bu on gün içinde sizi meşgul edecek misafirlik, yolculuk ve yorucu işlerden uzak durun. Bu tür programları ya öne alın veya erteleyin.
- Seçici olmadan maç, dizi, haber izlemek gibi boş ve sizi ilgilendirmeyen işlere zaman ayırmaktan her zaman kaçının; bu on günde ise daha bir titiz olun.
- Bugünlerde sağlığınıza özel bir önem verin ki, ibadet ve zikirden geri kalmayın. Ameliyat ve uzun tedavileri bugünlere denk getirmeyin.
-Eğer ev hanımı, emekli, yaşlı gibi mesaiye bağlı bir işiniz yoksa bu on günü sanki ittikafa girmiş gibi dolu dolu geçirin.
- Öğrenci, memur, işçi gibi belirli bir uğraşınız varsa, mümkün olduğu kadar izin ya da tatil günlerinde oruç ve ibadete ağırlık verin.
- İş, okul vs. sizi mutlaka meşgul etse bile aralardaki ölü zamanları değerlendirin. Bunlardan kastımız, iş ve okula gidip gelirken, teneffüs, sıra bekleme gibi durumlardaki boş zamanlardır. Bu zamanları Kur’an, salavat, dua, istiğfar ve zikirle değerlendirin.
- Yanınızda sürekli küçük ebatlı bir Kuran veya bir evrad kitabı taşıyın. Boş zamanlarda birkaç sayfa bile okusanız kârdır.
- Kuran okumasını bilmeseniz bile, ezberinizde olan sureleri defalarca okumanız büyük sevaptır.
- Bu on gecede daha az uykuyla idare edin ve uykunuzu kaçıracak çay, kahve gibi içecekleri daha çok tüketin.
- On günün tümünde oruçlu olamadıysanız fırsat bulduğunuz gün Cuma'ya denk gelse bile yine oruç tutun. Çünkü, başka günlerde tutmaya imkanı olduğu halde Cuma günü tutmak mekruhtur. Öyle bile olsa, mekruh sevabından biraz eksilir demektir, yoksa hiç tutmayan zaten hiç sevap kazanmamış olur.
- Zaman kazanmak için bayramlık ve kurbanlık alış verişini önceden yapmaya çalışın.

Bu Blogda Ara