27 Nisan 2017 Perşembe

Fetih Suresi Faziletleri ve Okunuşu



  • Bu surenin bazı havasIarı:
  • 1-Her muradın husuIi için Günde 7 defa okunursa biizniIIah her muradı gerçekIeşir.
  • 2-Günde en az 1 defa okuyan tüm kötüIükIerden ve zararIardan korunur. Her işi hayırIı ve bereketIi oIur.
  • 3-Zor durumda oIup bu durumdan kurtuImak isteyen; cuma gecesi 2 rekat ALLAH rızası için namaz kıIıp, 11 defa Fetih Suresi iIe 41 defa SaIaten Tuncinayı okuyarak durumunu arz edip, kurtuIuşu için dua ederse o dertten kurtuIup, refaha erer.
  • 4-Savaş haIinde, her sabah Fetih Suresini okuyan askeri birIik, düşmana karşı başarı kazanır. Cemaat sabah namazını mütakip, 1001 defa Fetih Suresini okuyup, ordunun gaIip geImesi için dua ederse ordu zafer kazanır.
  • 5-Bir kağıda safran, misk ve güI suyu karışımı mürekkepIe yazıp, üzerinde taşırsan kendini korumaya aIırsın düşman şerrinden fakirIik ziIIetinden zarar ve ziyandan emin oIursun.
  • 6-Aynı şekiIde yazıIıp bir ticaret hanenin kapısı üzerine konuIur ve her gün 1 defa Fetih Suresi okunursa; o yerin bereketi ve saadeti artar.
  • 7- Kısmeti kapaIı oIan bir kız için temiz bir kağıda safran ve misk iIe bu sure yazıIır ve rüzgar değen bir yere meseIa ağaca asıIırsa biizniIIah yakın zamanda bir hayırIı kısmet çıkar.
  • 8- Fetih suresinin iIk ayeti oIan inna fetahna ayetini Fetih, zafer, düşmana gaIip geImek, düşmanı yenmek, bağIı işIeri açmak ve mühim bir hacetinin yerine geImesi için Ferdun Hayyun Kayyûmun Hakemun AdIun Kuddûsun innâ fetahnâ Ieke fethan mubînâ. ŞekIinde her farz namazın arkasından 19 gün 19 defa okunursa maksat hasıI oIur.
  • 9- Fetih suresinin MuhammedurrasuIIahi veIIezine meahu ayetinden sonuna kadar oIan kısmı bereket, kuvvet, kötü ahIak zina ve beIasından emin oImak için vefkiyIe beraber zağferan ve misk iIe yazıIıp taşınırsa maksad hasıI oIur. Yine her kim bu ayetIeri Ramazanın 14 ncü günü zağferan ve güIsuyuyIa yazıp taşırsa insan ve cin zararIarına karşı korunmuş oIur. Ayrıca baş ağrıIarı içinde aynı usuI faydaIıdır.
  • 10- Ramazanın iIk hiIaIi görüIdüğünde fetih suresini okuyan kimseye Cenabı Hak o sene rızık kapıIarını genişIetir.
  • 11- ArifIerin bazıIarı demişIerdir ki bu sureyi her gece okumaya devam eden kimse rüyasında RasuIuIIah s.a.v efendimize biat etme mazhariyetine kavuşur.
  • 12- Zayıf kimse bu sureyi çokca okursa güçIenir, sıkıntıda oIan okursa AIIah c.c onun işIerini koIayIaştırır. BorçIu oIan boI, boI okursa borcu ödeme imkanına kavuşur.
  • 13- Bu sure arzuIanan her hangi bir şeye kavuşmak için okunur. yaInız okuma şekIi şudur ki 3 gün içinde 21 veya 41 defa okunur. 3-5-7 gün içinde de bu sayının tamamIanması oIur.
  • 14- Fahreddin Razi (k.s) diyor ki: Cuma namazından sonra Fetih suresini 7 defa okuyup sonrada Ya Fettah ismi şerifini 489 defa zikreder ve bu uyguIamaya bir dahaki Cuma geIene kadar öğIen namazIarı vaktinde devam eden kimsenin arzu ettiği ve istediği şeyIer AIIahın Iütfu keremiyIe veriIir.
  • 15- Bir gece rızaeIIiIIah 2 rekat namaz kıIıp Fetih suresinin iIk ayeti inna fetahna Ieke fethan mübina dedikten sonra 1001 defa Ya Fettah esmasını okuyup bitirince sureye kaIdığı yerden devam edip surenin sonunda da hacetini haktan isterse biizniIIah haceti reva oIur.
  • 16- Fetih suresini her okuduğunda iIk ayetini 2000 defa okuyana AIIah c.c hayır kapıIarını açar gaib oIan biIgiIerden ve manevi iIimIerden nasiptar eder.
  • 17- BesmeIe-i Şerifeyi bir daire içine 8 defa yazıp dairenin etrafına da fetih suresinin son ayetIeri ve kefa biIIahi şehida ayetinden itibaren yazıIsa ve bu yazıyı her kim taşırsa her kesin gözüne şirin gözükür ve onu her kes sever muhabbeti ceIb eder.
  • 18- Fetih suresinin 29 ayetini ve AIiimran 154 ayetini yazıp üstünde taşıyan kimseden cenabı Hak gam ve kederi izaIe eder. Lütüf ve berekete her daim mazhar oIur. Yine bu ayetIeri iç ve dış rahatsızIıkIarda bir kap içerisine yazıp yağmur veya menba suyu iIe yazıyı siIdikten sonra 7 gün aç karnına sabahIarı içse biizniIIah şifa buIur. Yine bu ayetIeri bir kaba yazıp bu sefer içine haIis zeytin yağı koyup vucudunda çıkan yaraIar, çıbanIar vs. sürerse biizniIIah şifaya kavuşur
  • Fetih Suresinin Türkçe Okunuşunun Tamamı Aşağıdadır

    • 1. İnna fetahna Ieke fetham mübına
    • 2. Li yağfira IekeIIahü ma tekaddeme min zembike ve ma teahhara ve yütimme nı'metehu aIeyke ve yehdiyeke sıratam müstekıyma
    • 3. Ve yensurakeIIahü nasran azıza
    • 4. HüveIIezı enzeIes sekınete fı kuIubiI mü'minıne Ii yezdadu imanem mea ımanihim ve IiIIahi cünudüs semavati veI ard ve kaneIIahü aIımen hakıma
    • 5. Li yüdhıIeI mü'minıne veI mü'minati cennatin tecrı min tahtiheI enharu haIidıne fıha ve yükeffira anhüm seyyiatihim ve kane zaIike ındeIIahi fevzen azıyma
    • 6. Ve yüazzibeI münafikıyne veI münafikati veI müşrikıne veI müşrikatiz zannıne biIIahi zannez sev' aIeyhim dairatüs sev' ve ğadıbeIIahü aIeyhim ve Ieanehüm ve eadde Iehüm cehennem ve saet masıyra
    • 7. Ve IiIIahi cünudüs semavati veI ard ve kaneIIahü azızen hakıma
    • 8. İnna erseInake şahidev ve mübeşşirav ve nezıra
    • 9. Li tü'minu biIIahi ve rasuIihi ve tüazziruhu ve tuvekkiruh ve tusebbihuhu bükreten ve ezıyIa
    • 10. İnneIIezıne yübayiuneke innema yübayiuneIIah yedüIIahi fevka eydıhim fe men nekese fe innema yenküsü aIa nefsih ve men evfa bi ma ahede aIeyhüIIahe fe se yü'tıhi ecran azıyma
    • 11. Se yekuIü IekeI mühaIIefune mineI a'rabi şeğaIetna emvaIüna ve ehIuna festağfir Iena yekuIune bi eIsinetihim ma Ieyse fi kuIubihim KuI fe mey yemIikü Ieküm mineIIahi şey'en in erade biküm darran ev erade biküm nefa beI kaneIIahü bima ta'meIune habıra
    • 12. BeI zanentüm eI Iey yenkaIiber rasuIü veI mü'minune iIa ehIıhim ebedev ve züyyine zaIike fı kuIubiküm ve zanentüm zannes sev' ve küntüm kavmen bura
    • 13. Ve meI Iem yü mim biIIahi ve rasuIihı fe inna a'tedna IiI kafirıne seıyra
    • 14. Ve IiIIahi müIküs semavati veI ard yağfiru Ii mey yeşaü ve yüazzibü mey yeşa' ve kaneIIahü ğafurar rahıyma
    • 15. Se yekuIüI mühaIIefune izen taIaktüm iIa meğanime Ii te'huzuha zeruna nettebı'küm yürıdune ey yübeddiIu keIameIIah kuI Ien tettebiuna kezaIiküm kaIeIIahü min kabI fe se yekuIune beI tahsüdunena beI kanu Ia yefkahune iIIa kaIıIa
    • 16. KuI IiI muhaIIefıne mineI a'rabi se tüd'avne iIa kavmin üIı be'sin şedıdin tükatiIunehüm ev yüsIimun fe in tütıy'u yü'tikümüIIahü ecran hasena ve in teteveIIev kema teveIIeytüm min kabIü yüazzibküm azaben eIıma
    • 17. Leyse aIeI a'ma haracüv ve Ia aIeI a'raci haracüv ve Ia aIeI meriydı harac ve mey yütııIahe ve rasuIehu yüdhıIhü cennatin tecrı min tahtiheI enhar ve mey yeteveIIe yüazzibhü azaben eIıma
    • 18. Le kad radıyaIIahü aniI mü'minıne iz yübayiuneke tahteş şecerati fe aIime ma fı kuIubihim fe enzeIes sekınete aIeyhim ve esabehüm fethan karıba
    • 19. Ve meğanime kesiraten ye’huzuneha ve kânaIIahü aziyzen hakiyma
    • 20. Ve adekümüIIahü meğanime kesiraten te'huzuneha fe acceIe Ieküm hazihı ve keffe eydiyen nasi anküm ve Ii tekune ayeteI IiI mü'minıne ve yehdiyeküm sıratam müstekıyma
    • 21. Ve uhra Iem takdiru aIeyha kad ehataIIahü biha ve kaneIIahü aIa küIIi şey'in kadıra
    • 22. Ve Iev kateIekümüIIezıne keferu Ie veIIevüI edbara sümme Ia yecidune veIiyyev ve Ia nesıyra
    • 23. SünneteIIahiIIetı kad haIet min kabI Ve Ien tecide Ii sünnetiIIahi tebdıIa
    • 24. Ve hüveIIezı keffe eydiyehüm anküm ve eydiyeküm anhüm bi batni mekkete mim ba'di en azferaküm aIeyhim ve kaneIIahü bi ma ta'meIune basıyra
    • 25. HümüIIezıne keferu ve sadduküm aniI mescidiI harami veI hedye ma'kufen ey yebIüğa mehıIIeh ve Iev Ia ricaIüm mü'minune ve nisaüm mü'minatüI Iem ta'Iemuhüm en tetauhüm fe tüsıybeküm minhüm mearratüm bi ğayri ıIm Ii yüdhıIeIIahü fı rahmetihı mey yeşa' Iev tezeyyeIu Ie azzebneIIezıne keferu minhüm azaben eIıma
    • 26. İz ceaIeIIezıne keferu fi kuIubihimüI hamiyyete hameyyeteI cahiIiyyeti fe enzeIeIIahü sekınetehu aIa rasuIihi ve aIeI mü'minıne ve eIzemehüm keIimetet takva ve kanu ehakka biha ve ehIeha ve kaneIIahü bi küIIi şey'in aIıma
    • 27. Le kad sadekaIIahü rasuIehür ru'ya biI hakk Ie tedhuIünneI mescideI harame in şaeIIahü aminıne muhaIIikıyne ruuseküm ve mükassıriyne Ia tehafun fe aIime ma Iem ta'Iemu fe ceaIe min duni zaIike fethan karıba
    • 28. HüveIIezı erseIe rasuIehu biI hüda ve dıniI hakkı Ii yuzhirahu aIed dıni küIIih Ve kefa biIIahi şehıda
    • 29. Muhammedür rasuIüIIah veIIezıne meahu eşiddaü aIeI küffari ruhamaü beynehüm terahüm rukkean süccedey yebteğune fadIem mineIIahi ve rıdvana sımahüm fı vücuhihim min eseris sücud zaIike meseIühüm fit tevrati ve meseIühüm fiI incıI ke zer'ın ahrace şat'ehu fe azerahu festağIeza festeva aIa sukıhı yu'cibüz zürraa Ii yeğıyza bihimüI küffar veadeIIahüIIezıne amenu ve amiIus saIihati minhüm mağfiratev ve ecran azıyma





26 Nisan 2017 Çarşamba

Bir Ayet, Bir Hadis, Bir Dua

*Bir Ayet*
O, elbette çok değerli bir Kur'an'dır. Korunmuş (saklı) bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Âlemlerin Rabbi'nden indirilmiştir.
(Vâkıa, 56/77-80)

*Bir Hadis*
Sana şüphe veren şeyi terk et, emin olduğun şeye ulaşıncaya kadar git. Zira doğruluk kalbin mutmain olmasıdır, yalan ise insanın kalbinde kuşku uyanmasıdır.
(Tirmizî, "Kıyâme", 61; Nesaî, "Eşribe", 50)

*Bir Dua*
Allah'ım! Bizi, Kur’an-ı Kerim’i okuyanlardan, anlayanlardan, yaşayanlardan eyle. Kur’an-ı Kerim’i dünyada arkadaş, kabirde yoldaş, nuruyla ahirette şefaatçi eyle. Kur’an-ı Kerim bereketiyle bizi affeyle. Bize, Kur’an-ı Kerim’in saadetini, selametini nail eyle. Bizi, Kur’an-ı Kerim’in kerametiyle mükerrem eyle. Allah'ım! Bizi, son nefesimizde, iman ile İslam ile Kur’an ile, göçenlerden eyle. Kelime-i şehadeti söyleyerek ruhlarını teslim edenlerden eyle. Dar-ı bekâya aşk ile vecd ile heyecan ile neş’e ile gidenlerden eyle. Bize ve sevdiklerimize güzel ölümler lütfeyle. Bizi, ölmeden önce ölenlerden eyle. Âmin

25 Nisan 2017 Salı

Ezan Okunurken Tekrar Etmenin Fazileti


Resulullah Aleyhissalatü vesselam buyurdular ki:


"Müezzin, "Allahu ekber Allahu ekber" deyince,
sizden kim samimiyetle, "Allahu ekber Allahu ekber" derse;
Sonra müezzin: "Eşhedu en la ilahe illallah" deyince,
"Eşhedu en la ilahe illallah" derse;
Sonra müezzin: "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" deyince,
"Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" derse;
Sonra müezzin; "Hayye ala's-salat" deyince,
"La havle vela kuvvete illa billah" derse;
Sonra müezzin: "hayye ala'l-felah" deyince,
"La havle vela kuvvete illa billah" derse;
Sonra müezzin: "Allahu ekber Allahu ekber" deyince,
"Allahu ekber Allahu ekber" derse;
Sonra müezzin: "Lailahe illallah" deyince,
"Lailahe illallah" derse cennete girer."


[ Müslim, Salat 12, (385); Ebu Davud, Salat 36, (527) ]

24 Nisan 2017 Pazartesi

Yazarak Şifalanmak Mümkün


Yaratıcılık Şifacılığın çok önemli bir yönüdür. Farkındalık, Sezgi, İnanç, Hayalgücü ve Sevginin şifalandırıcı gücü Yaratıcılıkla bir araya geldiği zaman sonuç Şifadır.

Yazarak duygu ve düşüncelerimizi kağıda ve dile dökeriz, ifade ederiz. Bu açıdan hem Sakral çakra hem de Boğaz çakramız ile alakalı bir işlemdir yazmak. Ama işin içine Evrensel enerjileri veya Kalp çakrasının şifalandırıcı gücünü de eklersek enerjetik açıdan şifalandırıcı bir nitelik kazanır. Bu hayatımıza elbet yansıyacaktır.. Genellikle duygularımızı ve düşüncelerimizi deşarj etmek için yazarız ama yaratıcı yazarlığın şifalandırıcı gücü bundan daha öteye gitmektedir. Çünkü ortaya çıkan ürün eğer şifa gücüne sahipse sadece kendimizi değil okuyan herkesi ve böylece toplumu da şifalandırabilir.

Yazmanın değeri farkındalığımızı açabilecek yeni fikir ve inançları hayatımıza getirmesinin ötesinde zihinsel alanda bizi şifalandırabilmesidir. Zihinsel alanda şifalanma idrakimizi kuvvetlendirir ve bu da hayatın git-gelleriye gidip gelmektense kendimize ve olaylara hakim olmamızı sağlar. Olgunlaşmamış ve somutlaşamayan fikir ve düşüncelerimizi yazarak onların olgunlaşmasını sağlar, zihnimizdeki boşlukları ve açıkları şifalandır ve aklımızı terbiye ederiz.

Yazdığımız hikaye ve şiirlere hayatımızı yansıtabilir ve kurgu içinde çözümleyebiliriz. Üstelik ortaya kendimizden bir ürün çıkarırız ve bu ürün hem sanatsal hem de şifalandırıcı bir ürün olabilir. Çünkü bu ürünü okuyan benzer durumlardaki insanlar da şifalanabilir.

Yazma eylemi yaratıcı bir şekilde akış içinde yapıldığı zaman gelen ilham bilinçaltı ve bilinçdışındaki şifalanması gereken yapıları da ortaya döker. Böylelikle bilinçdışı içeriğin farkına varırız ve bu farkındalık şifanın temelidir. Bu yüzden eğer şifa enerjilerine kendimizi açıp kendimizi şifalandırma niyetiyle yazmaya başlarsak, farkındalık aşamasından sonra kurgumuzda kendimizi görür ve problemlerimizi yaratıcı alanımızda çözeriz. Kağıt üzerinde çözdüğümüz şeyin gerçekten kendi hayatımızda da çözüldüğüne inanmak şifanın gerçekleşmesini sağlar.

Özellikle kalem ve kağıt kullanarak enerji akışına kendinizi daha rahatlıkla bırakabilirsiniz. Şifalanmasını istediğiniz durumları niyetinizi de belirtecek şekilde yazıp şifa enerjilerini yazdığınız kağıda yükleyebilirsiniz.

Yazdığınız metnin hayatınızla ilgili olarak Akaşik Kayıtlara kaydedilecek bir belge olduğunu düşünün. Hayatınızı kağıt üzerinde veya bilgisayarda istediğiniz üslüpta ve stilde yansıtın, yaratınızla özdeşleşin ve içine sevginizi koyun. Herşeyden önce kendinizi Yaratıcıdan gelen ilhama açın, böylece hayatınızı yaratınız içinde düzenleyin ve bunun böyle olmasını istediğinizi evrene somut bir şekilde bildirin. Yazmanın yaratıcılığı şifalandırıcı gücü de barındırınca ortaya gerçekten güzel eserler çıkacaktır.

Yazmak kendimiz ve başkaları için daha güzel bir hayat yaratabilmek için çok etkili bir formüldür.I

23 Nisan 2017 Pazar

Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun. Bu geceyi Nasıl Değerlendirmeliyiz?

Mirac Gecesi Hakkinda Bilgi : Bu gece, peygamberimizin bütün insanligi temsilen Cenab-i Hakkin yüksek huzurana kabulü anlamina gelen Miraç Gecesidir. 

Hicri Recep AYinin 27 gecesinin tanik oldugu bu 'Büyük Bulusma' bizlere 
insanin ilahi rizaya ve destege ulastigi akil ve idraki zorlayan nice üst dereceelre 
ulasabilesecegini gösterdigi gibi, mana aleminde yükselip ilahi rahmet ve huzura erismenin öncelikle gönül ve ruh temizliginden, ahlaki erdemlere yükselisten her seyin sahibi olan Yüce Allah'a baglilik ve boyun egmeden eçtigini hatirlatmaktadir. Bu gecede farz kilinan ve bizzat Peygamberimizin tarafindan mü'minlein miraci olarak nitelendiren namaz da, iç dünyamizdaki yükselisi ve arinmayi ifade eder.

Miraç Kandili Nedir : Arapça'da merdiven, yukari çikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Muhammed (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz, ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.

Miraç Kandili , Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. Idris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Mirac Gecesinin ertesi günü , Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir. 

Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde, camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

Isra suresi 1.ayet mealiyle bitirmek istiyorum. “Ayetlerimizden bir kismini göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alip çevresini mübarek kildigimiz Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah’in sani ne yücedir. Süphesiz ki O her seyi hakkiyla isiten, her seyi hakkiyla görendir.”(3)Isra 17/1


Mübarek Kandil Gecelerini Nasil Degerlendirmeliyiz?

Kur'an-i Kerim okuyarak, 
Peygamberimiz ( a.s.m)'in mübarek duasi olan Cevsen-ül Kebiri okuyarak, 
Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkinda sohbet ederek,
Allah rizasi için namaz kilarak, 
Hayatimizin geçmis günleri ve yillari hakkinda muhasebe yaparak, 
Günahlarimizin bagislanmasi için Allah'tan af dileyerek, 
Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak, 
Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek, 
Hastalari, yaslilari ziyaret ederek; yoksullari, öksüz ve yetimleri sevindirerek, 
Es, dost ve yakinlarimizla tebrikleserek, 
Dargin ve küskünleri baristirarak, degerlendirebiliriz.

Kaynaklar:
1 Mübarek Aylar Günler ve Geceler
2 Üç Aylar Ibadet Rehberi

Teheccüd Namazı ve Önemi

Allâh Teâlâ çok sevdiği rasulüne lütuflarda bulunmak için teheccüd namazını ona farz kılmıştı.

"Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire." (el-İsrâ/17, 79)


Yatsı namazından sonra, daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza "gece namazı" denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa "Teheccüd" adını alır. Teheccüd namazı iki rekattan oniki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. (Muhammed Bin Abdullah Hanî, Âdâb, s. 264)

Teheccüd namazını nasıl kılarız?

Teheccüd namazına başlarken "Niyet ettim Allah rızası için teheccüd namazı kılmaya" şeklinde niyet ederiz. Teheccüd namazının iki rekat ile sekiz rekat arasında çiftli sayılarda kılınması tavsiye edilmiştir. Bununla birlikte, isteyen kimse daha fazla da kılabilir. Bu durumda iki rekatta bir selam vermek daha faziletli olmakla birlikte, dört rekatta bir de selam verilebilir (İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, Riyad, 1423/2003, II, 468-469).
İki rekattan fazla kılındığında arada konuşma, yeme içme gibi namaza aykırı davranışlarda bulunulmamış ise, tekrar niyet etmek gerekmez. Dört rekat olarak kılındığında, ikinci rekat sonunda teşehhüd için oturulduğunda "tahiyyat"tan sonra "Allahumme salli" ve "Allahumme barik" okunur. Üçüncü rekat için ayağa kalkındığında önce "Subhaneke" okunur, Euzu besmele çekilir ve Fatiha suresi okunur.
Teheccüd namazı, Rasul-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimize vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz O'nun ümmeti için sünnet-i müekkededir.

22 Nisan 2017 Cumartesi

Şeytan Sizi Allah ile Kandırmasın!

İstiyorsan Hakka varmayı, meslek edin gönül almayı. 

Bırak sarayda mermer olmayı, toprak ol ! Bağrında güller yetişsin.

Nefsini yenip, savaşta kazananlardan olalım inşaAllah.

Can METEDORAN

21 Nisan 2017 Cuma

Mevlâna’da Vuslat Anlayışı

Mevlâna, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan.”der. Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür. 

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndü-rüleceksiniz.” (K. Kerim el-Ankebut, 29/57) 

Ayette  geçen ‘dönmek’ kelimesi, Allah’a kavuşula-cağını, ‘vuslatı’ açık bir ifadeyle ‘müjdelemekte’dir. Bu müj-deyi benimseyen, ona sımsıkı sarılan Mevlâna, ölümü bir ayrılık değil, bir vuslat olarak kabul eder. * 

Mevlâna’da Ölüm Anlayışı 

Mevlâna’nın ölüm anlayışına gelince : “Bir devir siste-mi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğü ve Allah’a vuslatın yolu ölümden geçmektedir.” tarifiyle zemin kazanır ve Mevlâna’da ölüm, “Mutlak ve ölümsüz varlığa veya diğer ifadeyle ‘asl’a bir rücû hareketi ile’ zirveye ulaşır. 

*Eseri hazırlayanın Şamil Yayınevi tarafından yayımlanan İslam Ansiklopedisi’ndeki “Şeb-i Arus” maddesinden alınmıştır. (Bkz. 6/14-15) 

  Mevlâna, ölümü kişinin aslına dönüşü veya menşein ilahi bir cevher olması hasebiyle “Allah’a dönüş” olarak telakki eder. 

Bir başka ifadeyle ölüm, ‘cismin ortadan kalkması değil, Allah’a doğru uçmasıdır.’ 

Mevlâna, bu hususu şöyle ifade eder: 

“Bizi Elest harabatından getirdiler. Coşmuş, dağılmış ve kendinden geçmiş olarak getirdiler. Yine harabat tarafına çekecekler. (bizi) Yoktan var ettikleri için.” (Mevlâna, Rubaiyyat, 672/114) 

“Hele ölümden bir kurtulsun, kurtuluşa ulaşsın: çünkü sevgiliyi görmek âb-ı hayattır.” (Mevlâna, Mesnevi, 3,4607) 

“Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. Görünüşte ölümdür, gerçekteyse göçüş. (Mevlâna, Mesnevi, 3/4613) 

Gerçekte hayat Allahu Teala’dan bir ayrılış travmasıdır; o halde O’na kavuşmak hem derin bir saadet, hem ölümsüzlüktür. Tevhid’in sırrına erişmek ve sağlam bir imana sahip olmaktır. (3. Milli Mevlâna Kongresi, (Tebliğler) 12-14 Aralık 1988/90) 

Mevlâna bu görüşlerini şu mısralarda dile getirir: 

“Tevbesiz ömür, tümden can çekişmektedir; gelip çatan, adamı yaşayan ölü yapan ölümse, Allah’tan habersiz olmaktır. Ömür de Allah’la hoştur, ölüm de: Allah’a kavuş-madıktan sonra âb-ı hayat bile ateştir. (Mesnevi, 5/770-771) 

“Ölümde adaletli ve dindar kimseler için hayat vardır. 

Ölümden,temiz ruhlara huzur ve sükûn gelir. 

O ölüm, bir kavuşma; bilemedin, cefa ve kin değil. 

Ölmeyen ölecektir, onun derdi budur.” (Mevlâna, Rubaiyyat, 311) 

“Ben o padişah değilim ki, tahttan ineyim de tabuta bineyim. Fermanımın yazısı ölümsüzlüktür.” (A. Firuzanfer, Mevlâna Celaleddin, 155) 

Vuslat ve ölümsüzlük meselesi, ruhun manevi tekamü-lüyle doğru orantılıdır. Bunun ilkesi aşktır. Bu ilkeyi kendinde gerçekleştirenler, gerçek ve ölümsüz varlığa aşık olan kişilerdir. Ölüm onlar için bir vuslattır. Kavuşmadır, seven ve sevilenin kavuşmasıdır. Gerçek saadet bu kavuşmada elde edilir. Ayrılığın sonu, Tevhid’in sırrı ve ebedi oluşun özü buradadır. Bu manada ölmek, ebediyyen yaşamaktır. 

Son olarak, ömür, ölüm, vuslat, ebediyetle ilgili beyitlerinden bazılarını naklediyoruz. 

“Ömür bittiyse, Allah bir başka ömür verdi, geçici ömür kalmadıysa işte şuracıkta ‘ölümsüz ömür.’ 

Aşk bengisudur, dal şu suya, bu denizin her katresinde ayrı bir yaşayış var.” 

“Ölümden önce ölün” emrine uyalım da Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi şu çıfıt nefisle savaşa girişelim...” 

“Canı O aldıktan sonra ölüm şeker gibidir. onunla olduktan sonra ölmek candan tatlıdır, bize.” 

Ölüm bu  yandadır, halbuki o yanda doğmaktır, ölüm; hayır, orada hiç kimse ölmez, ölüm buradadır, ancak.” (Feyzi Halıcı, Mevlâna Sevgisi, 21) 

“Öldüğüm gün tabutumu götürürken, bu dünya derdinden bir şey var sanma. Benim için ağlama, yazık ‘vah vah!’ deme, ‘eyvah’ demenin sırası şeytanın tuzağına düştüğün andır. Cenazemi toprağa gömdüğün zaman ‘ayrılık, ayrılık’ deme. İşte o zamandır, benim kavuşma ve buluşma zamanım. (Alişan Özattila, Hak Aşığı Mevlâna Celaleddin, 181) 

Büyük mütefekkir Mevlâna Celaleddin bu ulvi düşün-celerle Rabbisine kavuştu.  Allah Rahmet Eylesin. Kıyamet Günü Rasulünün sancağı altında buluşmayı, şefaatlerinden nasipdar olmayı lütfeylesin.  (Amin.) 

19 Nisan 2017 Çarşamba

Kibrin Alametleri


Sual: Hangi vasıflara sahip olan kibirlidir?
CEVAPKibirden olan işlere birkaç örnek verelim:
1- Sual soramamak kibirden kaynaklanır. Kibirli, sual sormayı, bilmemenin alameti kabul eder. Sual sorarsam, bilmediğim meydana çıkar der.

2- Hep kendisine sual sorulmasını, başkasına sorulmamasını istemek, bildiği bilmediği her suale cevap vermeye kalkmak, bilmiyorum diyememek.

3- Yol sormaktan çekinmek. Yol ve sual soramamak, ayıplanma, kınanma korkusundan ileri gelir.

4- Âmirinden izin istemeye çekinmek.

5- Misafir olduğu evde, imamlığa layık birçok kimse varken, ev sahibi izin vermeden imamlığa geçmek, herkesten çok kendini imamlığa layık görmek.

6- Bir toplantıda, hep kendi konuşmayı istemek, başkalarının söze katılmasından rahatsız olmak, onların kuzu gibi dinlemelerini istemek.

7- Arkadaşlarına, bir şeyler bildiğini göstermek için, onlara her fırsatta bir şeyler anlatmaya çalışmak, yanlış sandığı şeyleri hemen düzeltmeye, ikaza kalkışmak.

8- Camide, boşluğu doldur diye, ona buna emir vermek ve emir verilenin de, bundan alınması.

9- Yaşına bakılmadan, herkesin birbirine abi denmesi âdet olan yerlerde abi diyememek, sadece ismiyle veya “Ali bey, Veli bey” diye hitap etmek.

10- Övülmekten hoşlanmak, tenkide dayanamamak. Hatasını söyleyene teşekkür edememek.

11- Hakkı kabul etmemek. Bir şey şöyledir denilince tevil etmeye çalışmak, elli dereden su getirip kabul etmeye yanaşmamak. Hâlbuki hakkı söyleyen çocuk da, cahil de olsa, severek kabul etmeli.

12- Vesvese etmek de kibirden olabilir. Kendini ihtiyatlı zanneder, herkesin yanlış yaptığını düşünür. Nasihat kabul etmez, vesvesesine devam eder.

13- Baş olmayı istemek, emir vermekten hoşlanmak. Bazı yönlerini üstün görmek.

14- İnsanlar yanına gitmekten veya bir şey sormaktan çekiniyorlarsa, bu da kibir alametidir.

15- Tevazu gösterisinde bulunmak. “Buyursunlar efendim” diyerek aşırı tevazu göstermek. Bendeniz diye konuşmak. Bazı yazarlar bendeniz diyerek insanlara yol gösteriyor, nasihat ediyor. Bende, köle demektir. Köle nasıl nasihat eder ki, nasıl yol gösterir ki? Ona, şunu şöyle yap dense, kabul etmez. Hani bende yani köle idi? Köle hiç itiraz eder mi? Bu, kibrini örtmeye çalışmaktan başka şey değildir.

16- Kendisi, tevazu olsun diye, bu fakir, bu âciz, bu günahkâr dediği halde, azıcık tenkit edilince, âcizliği, fakirliği kalmayıp öfkelenmek.

17- Herkese sıkıntı vermek, üzmek. Birini diğerine şikâyet etmek. Başkalarının kusurlarını söyleyerek, kendisinin böyle olmadığını bildirmek.

18- Tevbeyi geciktirmek, namaz kılmamak, Allahü teâlâya karşı kibirli olmaktır.

19- Tartışma sonunda, hakkını helal et dense, helal etmemek; bu, hâlâ haklı olduğunu savunmak olur.

20- Bir toplumda, hep kendi konuşup başkalarının konuşmamasını istemek.

Netice: Haddini bilmek tevazu, haddini bilmemek kibir alametidir.

Kibirli miyim?
Sual: Bir insan kendinin kibirli olup olmadığını nasıl anlar? Kibir, büyük günahların en büyüklerinden olduğuna göre, kibirli kimse salih olabilir mi?
CEVAPEğer kibirli olduğu açıkça biliniyorsa salih olamaz. Kibrini başkaları da anlıyorsa fâsıktır. Tevazu sahibi densin diye, kibrini, (bu âciz), (bu zavallı), (bu günahkâr), (bendeniz) diyerek gizlemeye çalışıyorsa, başkası anlayamıyorsa fâsık denmez.

Kibir, Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır. Kibir şeytanın sıfatı ve kovulma sebebidir. Güçlü insan mütevazı, âciz insan kibirli olur. Kibirle küfür arasında çok ince bir zar vardır. Kibrin bir adım ötesi küfürdür. Âciz insan, noksanlığını tamamlamak için kibirli olur. Faziletli kimsenin kibirlenmeye ihtiyacı yoktur. Bütün kötülüklerin başı kibirdir. Kibirli olan çok ahmak ve akılsız olur. Kârını, zararını düşünemez. Kibir, şirkin kardeşidir. Kibir taşıyan kafada, akıl bulunmaz. Nefsi aradan çekmeli, kendimizden iğrenmeliyiz. Kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.

Herkes kendinin kibirli olup olmadığını anlayabilir. Mesela şunlar varsa kibirlidir:
1- İstişare etmiyorsa, danışmıyorsa, soramıyorsa, peki diyemiyorsa, hatasını kabul edemiyorsa, özür dileyemiyorsa, kimseden dua isteyemiyorsa, vara yoğa öfkeleniyorsa, başkalarını beğenmiyorsa, birine yol sorarken bile çekiniyorsa,

2- Üzerinde hakkı bulunanları, fakirleri, garipleri ziyaret etmiyorsa,

3- Hep kendini haklı kabul ediyorsa, kendi görüşünün doğru olduğunu anlatmaya çalışıyorsa, haklı olduğunu ispat için deliller buluyorsa, (Şu kitaplarda şöyle diyor, falanca büyük zat böyle buyurdu) diyerek kendisinin haklı olduğunda ısrar ediyorsa,

4- (Benim dediğim doğru) veya (Benim dediğim olacak) diyerek tartışmaya giriyorsa,

5- Kibrini örtmek için mütevazı ve edepli gözükmeye çalışıyorsa, (bendeniz), (bu günahkâr), (Biz bu işlerden anlamayız) gibi şeyler söylüyorsa,

6-
 Emr-i maruf yapılınca, kabul etmeyen, (Allah’tan kork şunu yap, şunu yapma!) denince, eğer kabul etmezse, o kişi nefsine mağlup olmuş, kibre düşmüş demektir.

7- Herkese sıkıntı veriyor, herkesi şikâyet ediyorsa, [Mütevazı olan ne şikâyet eder, ne şikâyet edilir. Mütevazı ölü demektir. Ölü, kimseyi şikâyet etmez; ölüyü de şikâyet eden olmaz.]

8- Herkeste kusur, kabahat arıyorsa, onları bilgisiz, cahil, kendini onlardan üstün görüyorsa,

9- Fırsat buldukça rütbesinden, faziletinden bahsediyorsa. [Mesela, (Ben yüzbaşı iken erlerin namaz kılmasına izin verirdim), (Kaymakamken fakirlere yardım ederdim), (Doktorluğumda, çok garibana ücretsiz baktım, ilaçlarını verdim) diye övünüyorsa vaziyeti iyi değildir.]

10- Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, böyle olmayan insanı, adam yerine koymaz, helâk olmuş zavallı biri gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hakkı ve hakikati başkalarından duysa kabul etmez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.

Bir menkıbe:
Yeni gelmiş bir talebe, bir gün dergâha girmek isterken, dergâhın köpeği hırlayarak girmesine engel olur. Ne yapsa fayda yok. Köpek, hiç kimseyi içeri sokmaz. Müridin hocası durumu gizlice takip eder. Mürid, köpeğe yaklaşıp, (Sen de, ben de bu kapının birer köpeğiyiz. Çekil de içeriye gireyim) deyince, köpek, kuyruğunu sallayıp çekilir ve mürid de içeri girer. Hocası buna hemen icazet verir. Yıllarca dergâhta hizmet eden talebeler duruma taaccüp edince, hocaları der ki:
(O, kibretmedi, kendisini köpekten üstün görmedi. Burada bulunuş maksadını anladı ve maksadına kavuştu.)

18 Nisan 2017 Salı

Divriği Ulu Camii Hikayesi - Sivas

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası olarak bilinen bu yapı topluluğu, cami, darüşşifa ve türbeden meydana gelen bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiştir. Ulu Cami, Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından; Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 1228 yılında başlanıp 1243 tarihinde tamamlanan yapı kompleksinin Baş Mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'tır.

Başta kapılar ve sütunlar olmak üzere, külliyenin bir çok yerinde bulunan, Ahlatlı ve Tiflisli ustaların ellerinden çıkan, taş işçiliğinin en nadide ve en ince örneklerini yansıtan harikulade motifler tüm dünyanın ilgi ve dikkatini çekmektedir. Bu eseri farklı ve özgün kılan bir diğer özellik de, uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen, fakat özünde asimetrik olan bezemelerde yer alan on binlerce motifin hiç birinin bir daha kendini tekrar etmemesi; kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve denge içerisinde olduklarının taşa nakşedilerek gözler önüne serilmesidir. Mimari üslubu, süsleme ve örtü sistemlerinin dengeli ve uyumlu tasarımıyla önem kazanan bu şaheser, dünyada, görülmeye değer eserler listesinin başında yer almaktadır. Bu büyüleyici eseri anlatmaya sözlerin yetersiz kalacağını Evliya Çelebi yüzyıllar önce şöyle ifade etmiştir: "Methinde diller kısır, kalem kırıktır". Görenleri kendisine hayran bırakan bu muhteşem abide eser, sanat tarihçileri tarafından "Divriği mucizesi", "Anadolu’nun Elhamrası" gibi ifadelerle tanımlanmıştır. 1985 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan, İslam mimarisinin bu başyapıtı, aynı zamanda T.C. Cumhurbaşkanlığı makamının koruması altındadır.

17 Nisan 2017 Pazartesi

Ayetlerle Nefs

1.  Nefs-i Emmare
Yani kötülükleri emreden nefistir.
İNNEN-NEFSE LE EMMÂRETÜ-M- Bİ-SSÛÛİ
“Şüphesiz, nefis, kötülükleri emredicidir.”
Sehvetin esiri, seytanin avânesi olmus; keyfine, zevkine, günaha düskün olan nefistir.
Nefsin en aşağı  mertebesi. İstek ve arzularına dönük, heva ve heveslerince yaşayan, sahib olduğu, kötülükleri emredici olan nefsinin isteklerini ilah edinmiş halde yaşamakta olan nefis. Bir başka deyişle, Ahiret gününe iman etmeyen, yaşadıklarının hesabını vereceğine inanmadan, düşünmeden nefsinin istekleriyle yaşamakta olan, hayatını bu şekilde devam ettiren nefis.

 2. Nefs-i Levvame:

Kendisini levm eden kınayan,ayıplayan nefistir.
Nefs-i emmâresini pismanlikla hesaba çekip, onun çirkin hâl ve hareketlerinden kurtulmak için gayret gösterenler, nefs-i levvâmeye dogru mesafe alirlar. Böyle kimseler, nefs-i emmâredeki gibi "nasil olsa Allah affeder" düsüncesiyle avunma gafletinden nispeten arindiklari için, kendilerini teselli edemezler. Bu sebeple de nefislerini kinar, pismanlikla tövbe-istigfar ederler.

Eğer nefis, gayr-i meşrû hareketleri icrâya hâkim değilse; kısmen terbiye görmüş ve emirlere de riâyet gösteriyorsa levvâmedir.
Nisa 146.  : “Ancak o kimseler ki, tövbe ettiler, ve hallerini ıslahta bulundular ve Allah Teâlâ'ya iltica ediverdiler, ve dinlerini Allah için halisane kıldılar, onlar müstesna. İşte onlar mü'minler ile beraberdirler. Mü'minlere ise Allah Teâlâ elbette pek büyük mükâfaat verecektir..”
Nefsi Levvame basamağına gelmemiş insanın sonu ebedi cehennemdir.

3. Nefs-i Mülhime:

İbâdet, zikir ve riyâzetlerin artması, nefisle şiddetli bir mücâdeleye girişilmesi neticesinde kalp üzerindeki perdelerden birisi daha kalkarsa, nefsin üçüncü makamına çıkılmış olur ki, bu makama “Nefs-i mülhime” denir.
Allah-u Teâlâ’nın insânî ruha isyan ve itaatını vasıtasız olarak ilham etmesinden dolayı bu dereceye “Mülhime” ismi verilmiştir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:
“Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara takvâ yollarını ilham etmiştir.” (Muhammed: 17)
Ruh terakki edip kuvvet buldukça nefse hâkim olmak ister. Birçok mücâhede ve mücâdeleden sonra, bu mertebede nefis ıslah olmuştur. Artık vücutta hâkimiyet ruhun eline geçmiştir.
Sıfatları: İlim, cömertlik, kanaat, tevâzu, sabır, ezâya tahammül, özürleri kabul, güzel zan, hoşgörü...

4.Nefs-i Mutmainne

Allah’ın o nefisden ( o kişiden, o candan, o insanın yaşamından) razı olduğu, o kişinin, nefsin, canın da Allah’tan razı olduğu, Allah’ın o kişinin yaşamından, o kişininde Allah’ın yaşamasını istediği sınırların içerisinde, yaşamaktan tatmin olmuş nefis demektir.
Fecr 27-28-29-30 “Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, razı edici ve razı edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Ve cennetime gir.”
Nefs-i mutmainne" den murad, hiçbir şüphe ve tereddüt taşımadan, itminan-ı kalple ve Allah'ı Rab kabul edip O'nun peygamberlerinin getirdiği dini de hak din bilerek Allah'a ulaşan insandır. O insan, Allah (c.c.) Rasulünün getirdiği her akide ve ameli hakk olarak kabul eden ve Allah'ın dininin gereklerini mecburen değil, seve seve, razı olarak kaçınarak yapan yada yapılmaması gerekenlerden uzak durandır.


5. Nefs-i Râziye:

Allah-u Teâlâ’nın bütün imtihan ve ibtilâlarına sadâkat göstermiş, gelmiş ve gelecek her şeye râzı olmuş, bütün gayret ve arzusu Mevlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak olan nefsin haline “Nefs-i râziye” denir.
Bu makamda sâlik denize düşen çöp gibi olmuştur. Deniz onu istediği tarafa çalkaladığı gibi, o da hükm-i ilâhi’ye öylece teslim olmuştur. İrâdesini Hakk’ın irâdesine bağlamış, reyini de O’na vermiştir.
Bu nefsin seyri “Fillâh”tır. Âlemi, lâhut âlemidir. Yeri, sırrın sırrıdır. Hâli, fenâya varmış olmaktır.
Sıfatları:
Râziye ile bundan sonra gelen Mardiyye makamlarında olan nefisler Kur’an-ı kerim’de şu hitâb-ı ilâhî ile taltif edilmişlerdir:
“Dön Rabbine! Sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak.”
Öyle bir halde dön ki, sen Rabbinden hoşnut, Rabbin de senden hoşnut.

6. Nefs-i Mardiyye:

Bu makama yükselen nefisten Hazret-i Allah râzı olduğu için “Nefs-i Mardiyye” adını almıştır. Râzı olunmuş nefis demektir.
Bunun seyri “Anillah”tır. Âlemi şu görünen şehâdet âlemidir. Yeri Hafâ’dır. Hâli hayrettir. Yolu şeriattır.
Sıfatları: Allah ve Resul’ünün ahlâkı ile ahlâklanmak, hataları bağışlamak, ayıpları örtmek, güzel zanda bulunmak, herkese lütuf ve şefkat göstermek, insanları karanlıklardan kurtarmak için onlara meyl ve muhabbet...
Ancak bu meyl ve muhabbet sadece Allah için olup, acıma ve şefkatten ibarettir. Görünüşte insanlardan ayrılmaz, fakat bâtında Hakk iledir. Kalbi mâsivâdan kurtulmuştur.
Muhtaç olduğu ilimleri Allah-u Teâlâ’nın izniyle mânâ âleminden madde âlemine taşır ki, insanlar istifade etsin.
İfrat ve tefritten kaçınır, orta yolu takip eder.

7. Nefs-i Sâfiye:

Bu makamda nefis artık sâfileşmiş, süzülmüş, vücudun en kötü yeri iken en iyi yeri olmuş, yani taş iken elmas olmuştur.
Bu makamda sâlik Hakk’ın elindedir. Hakk’ı bilir ve her şeyini de Hakk’tan bilir. Ne kendisini ne de rızkını düşünür. “Neme lâzım, o Sâhibime aittir.” der. Çünkü o çok iyi bilir ve görür ki Allah-u Teâlâ evin sâhibi, kendisi ise misafirdir. “Hû komşu!” denir ya, buradaki “Hû!..” bizzat ev sahibine seslenmektir.
Ondan başkasını tanımaz, her şeyini sadece O’ndan ister. Çıkacak hükm-i ilâhî’ye peşin olarak râzıdır.
“Meşhud tevhid” nefsin sâfiye derecesinde tecelli eder.
Hiç olduğu zaman, perdeler aralandığı zaman, O’nu gördüğü zaman, O’ndan başka bir şey görmediği zaman meşhud tevhid tecelli eder.
Fakat bu göz onun değildir. Bunu kör göz nasıl görebilir?



Onların vasıfları kısaca şöyledir:

1. Onlar Hakk’ın kölesidir. İyi bilirler ki, Mevlâ dilerse tutar, dilerse atar. Dilerse muhafaza eder, dilerse etmez.
2. Bir damla rahmet-i ilâhî’ye muhtaç olduklarını bilirler.
3. Bildirilmedikçe, bildirilmeyen hiçbir şeyin bilinmeyeceğini bilirler.
4. Mevlâ dilerse bunları dâire-i saâdetine alır ve dâire-i saâdetine ancak bunlar alınmışlardır.
Bunlar birer hakikat ölçüsüdür. Hareketler buradan anlaşılır.
Herkes nefsinin derecesine göre bu ilmi anlar.

Âyet-i kerime’de:

“Her ilim sahibinin üstünde daha üstün bir bilen vardır.” buyuruluyor. (Yusuf: 76)

Allah-u Teâlâ nefsi ile cihad yapan kullarına yardımda bulunacağına dair Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Bizim uğrumuzda bizim için mücahede edenlere elbette yollarımızı gösteririz.(Ankebut: 69)
Şüphesiz ki Allah ihsan erbabı ile beraberdir.”
Allah, bu dünyada iken, daima kötülükleri emredici olan nefsi emarenin, kendi nefislerimizle, kendimize zulmettiğimizin farkına varıp,  nefsimizi kınayıp, halini düzeltenlerden, Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılıp yaşamaya devam eden, onun Rızası yolunda yaşamına devam eden kullardan eylesin…

16 Nisan 2017 Pazar

Kevser Suresi


Âyet 1- “İnna ateyna kelkevser” “Biz sana kevseri verdik.” Kevser nedir? Kevser Cennet’te bir ırmaktır. Bu, ilimle dâima söylenen bir sözden ibarettir. Bazı kişilere Cennet’in nerede olduğunu sorsak ya toprağın altını tarif edecek veya zannında bir Cennet yaratarak oradaki Kevser ırmağından bahsedecektir.

Hâlbuki Kevser, Mürşîd-i Kâmilin sohbetlerindeki ilhamlarıyla gönül semâsından tecellî eden, ilm-i ledün diye vasıflandırılan vehbî ilimlerdir. Kâmilin kendi gönül kuyusundan çıkardığı kevser suyunu sohbetlerde içenler, hem içtikce doymadıklarını, hemde gönül Cennetinde mutluluklarından kendilerinden geçip sarhoş olduklarını görürüz.

Vahdeti kesrette, kesreti de Vahdette zevk etme hasletlerini sana lûtfettik buyruluyor. Çünkü Mürşîd-i Kâmilin Tevhîd sohbetlerinde ilm-i ledün diye Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilen ilhamlarla bizlere kevser şarabı sunulmaktadır. İşte o kevser de Cennet’teki ilm-i ledün ırmağıdır. Onun için hem Tevhîdde Vahdâniyyet deryasına girenlerin tafsilât-ı Muhammediyye’deki Cemalullahı seyretme hasletine sahip olmayı, hem de nâmütenâhi kesret âlemindeki Vahdâniyyet şuhûduna sahip olmayı size ihsân ettik buyrulmaktadır.

Âyet 2- “Feselli lirabbike venhar” “O halde namaz kıl ve kurban kes” İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın Vahdâniyyetini bu kesret âleminde şuhûd ettiğinde, kemâlâtıyla ibâdet etmekten kendini alıkoyamaz. 

Çünkü
1 - Bedenin taatını
2 - Nefsin boyun eğmesini
3 - Kalbin huzurunu
4 - Rûhun şuhûdunu

Noksansız cem ederek bütün tafsilâtın hukukuna riâyet ederek kemâlâtıyla namaz kılmış olacaktır. Yoksa bu sayılan beden, Nefis, Kalp ve Rûhun Hakk’ını, kişi, Fenâfillâh ve Hakk'ta bâkilikle vermiş olacaktır. İşte o zaman lâyıkıyle Namaz kılmış olunur. Yoksa bunların Hakk’ını vermediği için lâyıkıyle namaz kılmış olmayacaktır.”Venhar” ile şuhûdunda henüz kesrette zâhir olmamış benlik devesini boğazla ki halkın fenalığı ve Hakk’ın bakîliği zuhûr etsin. Cehâlet ve gayriyeti akıtmak, kişide irfâniyet ve kemâlâtı zuhûr ettirecektir. Yoksa akıtmak yalnız bildiğimiz kanı akıtmaktan ibaret değildir. Kişinin gönlüne ilim ve irfâniyet akıtmak da denilebilir, şirk, gayriyet ve cehâlet kanını akıtmakta diyebiliriz.

Âyet 3- “İnne şanieke hüvel ebter” “Sonu kesik olan sana buğz edendir.” Sana buğz eden, kin besleyen, muhalefet eden yani Tevhîd ilmi görmemiş, Hakk ve hakîkatten haberdar olmayanların bakîlikleri olmayacağı için, asıl onların kendileri ebterdir. Yani nesilleri kesilenlerdir. Sen ise Mürşîd-i Kâmilden Tevhîd ilmini görmüş, kendi varlığını Hakk’ın varlığında ihtiyari olarak yok edip, Hakk’ın bekâsı ile bâki ve dâimsin. Ebediyyen hakikî zürriyetin olan ehl-i îmân arasında zikrolunursun. Çünkü o senin inancına buğz ediciler, hakîkatte fâni ve helâk olmuşlardır. Onlar zikredilmez bile. Ey kardeş senin vücut ülken bir et ve kemikten birde Ruhtan meydana gelmiştir. Et ve kemikten meydana gelen bölüm fanidir. Bu gün var yarına yoktur. Dünyada ölümle yok olup gidecektir. Buna biz soyu olmayan epter deriz. Sakın buna taparcasına Ruhunu unutupta ebterlerden olma. Sonunda beden gibi helak olanlardan olursun. Ruha ise ölüm yoktur. Ruhunun tahsilini yaptınsa, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi ölümsüzlüğe ererek, daimi baki olan ölümsüzlerden olursun.

Gelin kardeşler Mürşîd-i Kâmilden dâima kevser şarabını içelim. Elde ettiğimiz şuhûd ve kemâlâtla Namaz kılıp, Rabbimizle dâima konuşup sevişelim. Cehâlet ve gayriyet bırakmamağa özen gösterip yaşamaya bakalım. Cenâb-ı Hakk bu zevki bizlere ihsân eylesin. Âmin.

Alıntı...

15 Nisan 2017 Cumartesi

Ahir Zaman Nedir?

Ahir Zaman
  1. 1.
    Geniş anlamda son zaman.
  2. 2.
    Halk inancına göre dünyanın, insanlığın son günleri; kıyamete yakın yıllar ve günler.



Ahir Zaman Alametleri... 

Vaad edilen zamanı yaşıyoruz 

Kâinatın Efendisi ümmetinin geleceği ile ilgili endişeleri olmuştur. Zamanın bozulacağı, bozulan zamanda insanlığın ve de mü'minlerin bozulacağını açık bir ifade ile haber vermiştir. Kâinatın Efendisi'nin ümmetinin geleceği ile ilgili haberlerini incelediğimizde bugün bu haberlerle yüz yüze olduğumuzu görmekteyiz. Şimdi sizleri Efendimizin mübarek sözleri ile baş başa bırakıyoruz: 

Kâinatın Efendisi buyurdu ki: 

• İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır. 

• Birçok kişi, az bir dünyalık karşılığında dinini feda edecek. 

• Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek. 

• Kabirler süslenecek ve Kur'an, kazanç getiren bir meta hâline gelecek... 

• Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler. 

• Kur’an’dan bir resim, İslâm'dan bir isim, Müslüman'dan bir cisim kalacak. 

• Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, kendisiyle amel edilen sünnet ve candan bir dost. 

• Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler. 

• Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar. 

• Mihnet, belâ, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek. 

• Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek. 

• İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak. 

• Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak. 

• Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak. 

• Akrabalık bağlan kopacak ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek. 

• Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler. 

• Büyükleri merhametsiz, küçükleri hürmetsiz olacak çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak. 

• İnsanlar, kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacaklar ve iyiliği emretmeyecekler. 

• Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek. 

• Hâinlere emin, emin olanlara hâin denilecek ve “şurada emin bir insan vardır” denilecek kadar emin insan sayısı azalacak. 

• Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman insan sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak. 

• Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak. 

• Allahü Teâlâ (C.C.) apaçık inkâr edilecek. 

• Âlicenaplık, izzet-ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığında satılır hâle gelecek. 

• Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok, ama âlim bulunmayacak. 

• Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek. 

• Âlimler, para ve dünyalık karşılığında ilim öğretecek, âhiret ameli ile dünyalık talep edecekler. 

• Dinden gayrı hususlar için öğrenim yapılacak. 

• Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzetecekler. 

• Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alâkalar kuracak. 

• Her tarafta şarkıcı ve çalgıcı kadınlar zuhur edecek. 

• Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak. 

• Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar. 

• Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler. 

• İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak, kişi gece mü'min yatacak, sabah kâfir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak. 

• Dünya işlerine dalınıp âhiret unutulacak, Allah'ın kitabıyla hükmetmek, ayıp sayılacak. 

• Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak. 

• Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak. (Kürk, manto ve benzeri...) 

• Sabah giyilen elbise başka, akşam giyilen elbise başka olacak. Önünüze yemeklerden birisi gelip diğeri gidecek ve Kabe'nin örtüldüğü gibi, evlerinizin duvarları halılarla süslenecek. 

• Ümmetimin erkekleri şişmanlayacak ve semizleşecekler. 

• Dedikodu, yaygın bir hâl alacak. 

• Herkes “kazanamadığından ve geçinemediğinden” şikâyetçi olacak. 

• Yalancı şahitlik ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık görülecek. 

• Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekâr olacak. 

• Kişi, karısına itaat edip anasına âsi olacak ve arkadaşına yaklaşıp babasından uzaklaşacak. 

• Gönüller birbirini sevmez olacak, dinde ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirecek, kardeşler bile dinde ve mezhebde ihtilâf edecekler. 

• İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek. 

• Fâsıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitab edecekler. 

• Arap arazisinin çölleri, nehirlere ve yeşilliklere kavuşacak. 

• Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar. 

• Faize alış-veriş, rüşvete hediye denecek, tefecilik artacak, helal-haram unutulacak, para gelsin de nerden gelirse gelsin denilecek. 

• Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek, bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak, hiçbir şeyde bereket kalmayacak. 

KAYNAKLAR: 
1- Riyâzüs-Salihîn, İmam Nevevi, Terc: Mehmed Emre. 
2- Tezkiret-ül-Kurtubî, imam Şaranî. 
3- Kıyamet Alâmetleri Râmuz el-Ehadis'ten Dersler, ist. 1983 
4- Kitab ül-Keşf, Celâleddin-i Suyutî, El yazma eser Süleymaniye Kütüphanesi. 
5- Kıyamet Alâmetleri, Muhammet! el-Hüseyni, Terc: Naim Erdoğan. 

Bu Blogda Ara