16 Nisan 2017 Pazar

Kevser Suresi


Âyet 1- “İnna ateyna kelkevser” “Biz sana kevseri verdik.” Kevser nedir? Kevser Cennet’te bir ırmaktır. Bu, ilimle dâima söylenen bir sözden ibarettir. Bazı kişilere Cennet’in nerede olduğunu sorsak ya toprağın altını tarif edecek veya zannında bir Cennet yaratarak oradaki Kevser ırmağından bahsedecektir.

Hâlbuki Kevser, Mürşîd-i Kâmilin sohbetlerindeki ilhamlarıyla gönül semâsından tecellî eden, ilm-i ledün diye vasıflandırılan vehbî ilimlerdir. Kâmilin kendi gönül kuyusundan çıkardığı kevser suyunu sohbetlerde içenler, hem içtikce doymadıklarını, hemde gönül Cennetinde mutluluklarından kendilerinden geçip sarhoş olduklarını görürüz.

Vahdeti kesrette, kesreti de Vahdette zevk etme hasletlerini sana lûtfettik buyruluyor. Çünkü Mürşîd-i Kâmilin Tevhîd sohbetlerinde ilm-i ledün diye Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilen ilhamlarla bizlere kevser şarabı sunulmaktadır. İşte o kevser de Cennet’teki ilm-i ledün ırmağıdır. Onun için hem Tevhîdde Vahdâniyyet deryasına girenlerin tafsilât-ı Muhammediyye’deki Cemalullahı seyretme hasletine sahip olmayı, hem de nâmütenâhi kesret âlemindeki Vahdâniyyet şuhûduna sahip olmayı size ihsân ettik buyrulmaktadır.

Âyet 2- “Feselli lirabbike venhar” “O halde namaz kıl ve kurban kes” İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın Vahdâniyyetini bu kesret âleminde şuhûd ettiğinde, kemâlâtıyla ibâdet etmekten kendini alıkoyamaz. 

Çünkü
1 - Bedenin taatını
2 - Nefsin boyun eğmesini
3 - Kalbin huzurunu
4 - Rûhun şuhûdunu

Noksansız cem ederek bütün tafsilâtın hukukuna riâyet ederek kemâlâtıyla namaz kılmış olacaktır. Yoksa bu sayılan beden, Nefis, Kalp ve Rûhun Hakk’ını, kişi, Fenâfillâh ve Hakk'ta bâkilikle vermiş olacaktır. İşte o zaman lâyıkıyle Namaz kılmış olunur. Yoksa bunların Hakk’ını vermediği için lâyıkıyle namaz kılmış olmayacaktır.”Venhar” ile şuhûdunda henüz kesrette zâhir olmamış benlik devesini boğazla ki halkın fenalığı ve Hakk’ın bakîliği zuhûr etsin. Cehâlet ve gayriyeti akıtmak, kişide irfâniyet ve kemâlâtı zuhûr ettirecektir. Yoksa akıtmak yalnız bildiğimiz kanı akıtmaktan ibaret değildir. Kişinin gönlüne ilim ve irfâniyet akıtmak da denilebilir, şirk, gayriyet ve cehâlet kanını akıtmakta diyebiliriz.

Âyet 3- “İnne şanieke hüvel ebter” “Sonu kesik olan sana buğz edendir.” Sana buğz eden, kin besleyen, muhalefet eden yani Tevhîd ilmi görmemiş, Hakk ve hakîkatten haberdar olmayanların bakîlikleri olmayacağı için, asıl onların kendileri ebterdir. Yani nesilleri kesilenlerdir. Sen ise Mürşîd-i Kâmilden Tevhîd ilmini görmüş, kendi varlığını Hakk’ın varlığında ihtiyari olarak yok edip, Hakk’ın bekâsı ile bâki ve dâimsin. Ebediyyen hakikî zürriyetin olan ehl-i îmân arasında zikrolunursun. Çünkü o senin inancına buğz ediciler, hakîkatte fâni ve helâk olmuşlardır. Onlar zikredilmez bile. Ey kardeş senin vücut ülken bir et ve kemikten birde Ruhtan meydana gelmiştir. Et ve kemikten meydana gelen bölüm fanidir. Bu gün var yarına yoktur. Dünyada ölümle yok olup gidecektir. Buna biz soyu olmayan epter deriz. Sakın buna taparcasına Ruhunu unutupta ebterlerden olma. Sonunda beden gibi helak olanlardan olursun. Ruha ise ölüm yoktur. Ruhunun tahsilini yaptınsa, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi ölümsüzlüğe ererek, daimi baki olan ölümsüzlerden olursun.

Gelin kardeşler Mürşîd-i Kâmilden dâima kevser şarabını içelim. Elde ettiğimiz şuhûd ve kemâlâtla Namaz kılıp, Rabbimizle dâima konuşup sevişelim. Cehâlet ve gayriyet bırakmamağa özen gösterip yaşamaya bakalım. Cenâb-ı Hakk bu zevki bizlere ihsân eylesin. Âmin.

Alıntı...

Bu Blogda Ara