31 Ocak 2016 Pazar

Sırası ile Çakralar

Çakralar
1.Kök çakrası: Üreme organlarıyla ilgilidir. Bu çakra belkemiğimizin sonuna bağlı olup, bacaklarımızın arasından yere doğru yönelir. Rengi kırmızıdır. Bağlantılı olduğu element "toprak"tır ve yaşama içgüdüsü, bedene ve fizik plana bağlılık eğilimi ile alakalıdır. Yaşama isteğimizi ve canlılığımızı destekler. Dengeli çalışması, bedensel sağiık, güvenlik duygusu ve yaşama sevinci olarak tezahür eder. Bu çakra cinsel beze tekabül eder.
2.Haç çakrası: Böbreküstü bezleriyle alakalıdır. Rengi turuncudur. Karın bölgesinin alt kısmında yer alır. Bağlantılı olduğu element "su"dur ve cinsellik duyumları ile alakalıdır. Dengeli çalışması, duyumsal yoğunluk, cinsel doyum ve değişimi kabul etme becerisi olarak tezahür eder.
3.Güneş sinir ağı: Pankreas bezini yönetir. Rengi sarıdır. Duygusal bedenimizle bağlantılı olup, arzularımızı, yaratıcılığımızı ve ilişkilerimizi yönlendirir. Kişisel güç, irade, özsaygı duygularımız bu çakra ile ilintilidir.
Bağlantılı olduğu element "ateş"tir. Dengeli çalışması, enerji, verimlilik, çabuk karar verebilme ve güç faktörünü baskıcı olmadan kullanabilme yetisi olarak tezahür eder.
4.Kalp çakrası: Timus bezi ile ilgilidir . Dokunma duyumuzu kontrol eder. Sevgi ve şefkat duygularımız ile ilintilidir.
Bağlantılı olduğu element "hava"dır. Sağlıklı çalıştığında, sevgi, şefkat, barış ve güçlü bir adalet anlayışı olarak tezahür eder.
5.Gırtlak çakrası: Tiroid bezini yönetir. beşinci çakramız boğazımızdadır. Rengi parlak mavidir. Sanatsal yaratıcılığımız ve kendimizi ifade etmemiz için gereken enerjiyi sağlar. Bu çakra dünyaya açılan penceredir.
6.Alın çakrası(Üçüncü göz):Hipofiz bezi ile bağlantılıdır. Rengi çivit mavisidir. Aynı zamanda "üçüncü göz çakrası" olarak da bilinen bu çakra, iki kaşın ortasında yer alır.Sezgilerimiz, durugörü, hayalgücümüz için gereken enerjiyi sağlar.
7. Tepe çakrası: Hİpofiz bezi ile alakalıdır . yedinci çakramız başımızın tepesinde tam ortasındadır. Rengi mordur. Taç çakra olarak da bilinen bu çakra, saf farkındalık olarak bilinen bilinç seviyesine karşı gelir.Beş duyunun algılayamadığı, zaman - mekan ötesi birlik alemiyle bağlantı noktamızdır. Bilgelimizin ve ruhsallığımızın gelişmesi ve anlayışlılığımızın artması için gereken enerjiyi sağlar.

Çakralar neden kapanır ve nasıl açılır?

Çakralar neden kapanır?
Beyinsel çatışmalardan, stresten, kötü düşüncelerden, psikolojik baskılardan, affetmemeyi bilmemekten dolayı çakralar rahatlıkla kapanabiliyor. Çakraların kapanmasında, günlük stresler, ses ve hava kirliği, kötü beslenme gibi durumlar da etkili olabiliyor. İbrahimoğlu, "Bunun manası şu; Çakraların kapanmaması için mümkün olduğu kadar yaşantımızı sükunetle devam ettirmemiz gerekiyor. Sizde iç huzur yoksa, hoşgörü yoksa, kendinizle barışık değilseniz, eğer kendinizi sevmiyorsanız kesinlikle enerji akışınızda muhakkak sorun vardır. O zaman kendimizde değişiklik yapmamız gerek. Yoksa çakralar açılsa bile iki günde yine aynı hale gelir. Bunu başarmak için sakin ortamlarda bulunmak, iyimser olmak gerekiyor. Bugünlerde kimileri su orucu yapıyor ve vücudunun direncine göre 20 güne kadar, sadece su içerek yaşıyor. Su orucu tutuyorlar yani. Günde üç dört kere duş alıyorlar. Yeşillikte dolaşıyorlar.Bu sayede mevcut toksinler tamamen atılıyor. Çünkü biz zihinsel olarak değişmediğimiz sürece hiçbir şey değişmez. O zaman kendimizden başlayacağız değişime.
Bu işte ilk aşamada da meditasyonu hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor" diyor.
Zihnimizi dingileştirmenin en etkili yolu olan meditasyon tüm Uzakdoğu felsefelerinin teme taşı adeta. Zihni bir havuz gibi niteleyen bu öğretilere göre, havuza taş atıldığında nasıl ki dibini göremezsek, akla takılan sorular, sorunlar da zihnimizi bulandırıyor. Dolayısıyla insan kendi derinliklerini göremiyor. Kendi yeteneklerinizi de fark edemiyor. O zaman ya geçmişin esiri ya geleceğin kölesi oluyor. Bugünü ıskalıyor…

Çakralarımızı nasıl açabiliriz?
Bionereji uzmanlarına göre; Eğer çakralarımızın kapandığını öğrendiysek ve açmaya niyetliysek, o günlerde beslenmemizde biraz rahatlama yaşamamız, kırmızı et yemekten kaçınmamız ve sebzeli yemeklere ağırlık vermemiz, artı bol su içmemiz gerekiyor. Doğada olmak, mesela, çimlerde yürümek de çok etkili. En önemlisi, eğer sık sık denize giremiyorsak, leğene ılık su koyup, içine beş çorba kaşığı tuz, bir çorba kaşığı elma sirkesi ekleyip, ayaklarımızı o suyun içinde on dakika dinlendirmemiz gerçekten işe yarıyor. Aynı suyu dizlerden aşağı doğru masaj yaparak negatif enerji atılıyor.
İnsan vücudunda 7 ana çakra olduğunu belirten Davut İbrahimoğlu, çakraları açmak için insanın öncelikle alfa aşamasına geçmesi gerektiğini belirtiyor ve şunları söylüyor. "En zoru olan alfa aşamasına geçmeyi öğreneceksiniz. Alfa aşamasına ise beyin jimnastiğinden sonra geçiyorsunuz. Ve Alfa aşamasına geçmek için de en az kırk gün, sabah ve akşam olmak üzere bir öğün, beyin jimnastiği yapıyorsunuz. Yataktan kalkıp elinizi yüzünüzü yıkayıp, tekrar yatağa yatıyorsunuz. Uyku halinde yatar gibi bacaklar ve eller yanda uzanıyorsunuz. İlk on gün, 100'den 1'e kadar derin nefes alıp vererek sayıyorsunuz, ikinci on gün 50'den 1'e sayıyorsunuz aynı şekilde. Üçüncü on gün 25'den 1'e ve son on gün ise 10'dan 1'e sayıyorsunuz. Bundan sonra sizin beyniniz alfa aşaması için hazır alıyor. Bu aşamaya geçince çakralarımızı rahatlıkla açabiliriz. Ancak bunun için hangi çakramız açık, hangisi kapalı, bunu öğrenmeliyiz. Bu işlemi ise rahat bir şekilde, bir sarkaçla ya da alyansa ip bağlayarak yapabiliriz. İçimizden diyoruz ki, çakra açıksa saat istikametinde, kapalı ise ters istikamette dönsün. Bu bizi zihinsel olarak etkiliyor ve doğanın pozitif yönü saat istikametinde olduğu için, eğer çakra açıksa o istikamette dönüyor. Kapalı ise ters istikamette dönüyor. Tars istikamette döndüğü durumda o çakra kapalı anlamına geliyor ve açılması gerekiyor. Bu durumda yapılacak işlemler var. Bunun için beynimizi kullanıyoruz. Vücudumuzda bulunan güç merkezlerinden en önemlileri olan dalak-kalp ve beyin üçlüsünden en çok beyni kullanıyoruz. Sol eli alına koyup sağ elimizi ise kapanan çakra üzerine koyuyoruz. Bu sırada 5'ten 1'e kadar rakamları sesli olarak söyleyip her sayıdan sonra derin bir nefes alıyoruz. Tabii ki sadece bunu yapmak yetmiyor. Meditasyon da çakraların açık tutulması ve açılmasında çok faydalı. Formül ise basit. 4-8-16+2 formülünü buldum. Herkes uygulayabilir. Bunu yapmak için rahat bir durumda bağdaş kuruyorsunuz. Kuyruk sokumunuz yerle temasta olsun. 4 saniye nefes alıyorsunuz, aldığınız nefesi 8 saniye içinizde tutuyorsunuz, tuttuğunuz nefesi 16 saniyede dışarı veriyorsunuz 2 saniye de bu işleme ara veriyorsunuz ve bunu 10 kere yapınca, beş dakika meditasyon yapmış oluyorsunuz."

29 Ocak 2016 Cuma

Rüyalar ve Gerçekler

Rüyalar her zaman merak konusu olmuş özellikle tarih boyunca bir çok alanda insanları, kavimleri hatta ve hatta imparatorlukları dahi etkilemiştir. Rüya konusunda pozitif bilimlerin de gelişmesi sayesinde merak oranı artmış ve daha çok araştırma yapılmaya başlanılmıştır.
Bu araştırmalar günümüzde bilimselliğe hizmet etse de çok eski çağlardan beri rüyalar anlamlandırmak ve de bu anlamlara göre davranma eğilimiyle insanların gündelik hayatını etkilemiştir. Bilimin geldiği noktaya rağmen halen daha belirsiz kalmış ve merak odağı olmaya devam eden rüyalar hakkında bilmediğimiz gerçekler şunlardır:
1. Rüyalarımızın %90'ını unuturuz.
Rüyadan uyandığımız ilk 5 dakikada rüyamızın yarısını, 10 dakika içinde de rüyamızın çoğunu unuturuz.
2. Görme engelli insanlar da rüya görür.
Doğumdan sonra görme yetilerini kaybetmiş insanlar da rüyalarında objeleri görebilirler. Doğuştan görme engelli insanlar ise rüyalarında görüntü görmek yerine sesleri duyar, kokuları koklar ve temasla göremedikleri nesnelere dokunurlar.
3. İstisnasız herkes rüya görür.
Ağır bir psikolojik rahatsızlığı olanlar dışında herkes rüya görür. Eğer rüya görmediğinizi düşünüyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz çünkü siz sadece rüyanızı unutuyorsunuz.
4. Rüyalarımızda sadece bildiğimiz, daha önce gördüğümüz insanların yüzlerini görürüz.
Beynimiz rüyamızda bize yeni insan yüzleri icat etmez, rüyalarımızda gördüğümüz yüzleri hatırlamasak dahi mutlaka reel hayatımızda bir yerde bir anlığına da olsa görmüşüzdür. Ömrümüz boyunca yüzlerce hatta binlerce insan yüzü görürüz bu yüzden beynimizde sonsuz bir yüz arşivi vardır.
5. Rüyalarımız semboliktir.
Eğer belirli bir nesne üzerine çok düşünürseniz o nesne hakkında rüya görmeniz büyük olasılıktır. Rüyalar sembolik bir dilde ve derinlemesine sizinle konuşurlar.
6. Rüyalarda en çok tecrübe edilen duygu endişe/kaygıdır.
Negatif duygular pozitif duygulara oranla rüyalarda daha çok hissedilir.
7. Erkekler genelde rüyalarında diğer erkekleri görür.
Erkeklerin rüyalarındaki karakterlerin %70'i erkek karakterlerdir. Kadınlar ise rüyalarında erkek ve kadınları eşit sıklıkta görür bunun yanı sıra erkekler rüyalarında kadınlara oranla daha agresif duygular yaşarlar.
8. Uyku halindeyken vücudunuz beyninizdeki bir mekanizma tarafından felç bırakılır.
Bu mekanizmanın tetiklenmesi uyku öncesinde, sırasında veya sonrasında oluşabilir. Karabasan gördüğümüze bazen emin olmamızın sebebi beynin bu mekanizmasının tam uyku halindeyken değilken bile harekete geçebiliyor olmasıdır.
9. Rüyanızda seks yaptığınızı gördüğünüz gibi gerçekten de orgazm olabilirsiniz.
İnsanlar rüyalarında seks yaptıklarını görür ama fiziksel olarak rüyalarında orgazm olabildiklerini pek bilmezler. Yapılan araştırmalara göre insanlar rüyalarında reelde yaşadıkların orgazmın aynısını yaşayabilmektedirler.
10. Yapılan araştırmalara göre hayvanlar da insanlar gibi aynı beyin dalgalarıyla rüya görürler.
Uyuyan bir köpeği izleyin, bazen patilerini koşar gibi hareket ettirir ve kovalanıyormuş gibi ufak çığlıklar atar.
11. Bir insan yılda ortalama 1460 rüya görür.
Bu ortalamaya göre insan her gece 4 rüya görmektedir.
12. Hem rüya görüp hem de horlayamazsınız.
Bazı insanların tüm uykuları boyunca kesintisiz rüya görememesi ne kadar acı :(
13. Çocukluğumuzda gördüğümüz rüyalar daha uzundur.
İnsanlar yetişkinlik dönemlerinde çocukluk dönemlerine oranla daha kısa süreli rüyalar görürler. Çocukken gördüğümüz rüyaların %40'ı da kabuslardır ve çocukların rüyalarının büyük bölümü hayvanlarla ilgilidir.
14. Hamile kadınlar rüyalarını diğer insanlara oranla daha çok hatırlar.
Hamilelerin rüyalarını daha çok hatırlayabilmesinin hamilelik sırasındaki aşırı hormon değişikliklerinin sonucu olduğuna inanılmaktadır.
15. Sigarayı yeni bırakanlar rüyalarının yönetmenidir.
Uzun zaman düzenli sigara kullanan insanlar sigarayı bıraktıklarında lucid dream (rüya görürken rüya gördüğünüzün farkında olduğunuz ve rüyanızı kontrol ettiğiniz) görmeye diğerlerine oranla daha yatkındır. 
Nikotin bantlarının rüyaların içeriklerini ve hissettirdiklerini daha çok şiddetlendirdiğine inanılmaktadır.
16. Alkol tüketiminin uyku ve rüyalar üzerinde etkisi büyüktür.
Alkol insan beyninin korteksindeki aktiviteyi yavaşlatıp çok derin bir uykuya dalmasına sebep olur.
17. Çocukken izlenen siyah-beyaz televizyon rüyaları etkiliyor.
Çocukluğunda siyah-beyaz televizyon izleyen insanların, çocukluğunda renkli televizyon izleyen insanlara oranla daha tek-renkli rüyalar gördüğü kaydedilmiştir.

28 Ocak 2016 Perşembe

Mitolojilerde ki BABA ÖLDÜRME gerçeği


Mitololjilerde her motifin içinde derin bilgiler (ezoterik) ve sırlar saklı bulunmaktadır ve göründüğü anlamın da çok ötesindedir.
⭕Türk Mitolojisinde İşlenen Temel Semboller:
Mağara - Dağlar
Gök Kurt - Kartal
Demir ve Demirci
Gökyüzü'nden Yeryüzü'ne İnen Işıklar
Rüyalar
Ağaçlar
Irmaklar
Ok ve Yay
Kırklar
Canavarlarla Mücadele
Baba öldürme
Ak Sakallı Bilginler
Ateş, Güneş, Ay dır.
Bunlardan "Baba Öldürme"  hiç bir zaman yalın anlamı ile anlaşılmamalıdır.
bir Türk kahramanın babasını öldürmesi hususu birçokları için elbette rahatsızlık verici nitelikte görüldüğünden bu konu üzerine durmayı çoğu kişi tercih etmemiştir.
Oysaki mesele sanılandan çok farklıdır.
Çin tarihçilerinin verdikleri mitolojik bilgilere göre, Büyük Hun İmparatoru Mete, Oğuz Han gibi kendi babasını öldürmüştü.
Diğer toplumların mitolojilerinde de karşımıza çıkan bu motif üzerinde de maalesef yurdumuzda hiçbir ciddi araştırma yapılmamıştır.
Baba öldürme üzerine yapılan ilk araştırmalardan çıkan sonuç, erkek çocukların şuur altında saklı bulunan hislerin
masallardaki görüntüsü şeklindeydi.
═══════════════════════════
Yunanistan'da da Kral Odip babasını öldürmüştü. Daha sonraları Freud'un Odipus Kompleksi adıyla ortaya koymaya çalıştığı fikirlerini, bu olayın açıklaması olarak görmeye çalışan bazı mitoloji araştırmacılarının açıklamaları bir müddet doğru olarak kabul edildi.
Freud’un tanımladığı “Oedipus kompleksi”, insanın bedenselliğiyle ilgili olarak temel biyolojik içgüdülerini, arzu ve dürtülerini harekete geçiren, dolayısıyla bu çerçeve içinde hazzın doyurulmasına yönelik olarak çalışan en ilkel benliğini ortaya koyan id’in yarattığı bir çatışmadır.
═══════════════════════════
Baba oğul rekabeti, mitolojik birçok halk anlatı türünde geçmektedir.
Baba öldürme, Türk mitolojisinin tanınmış bir motifidir (Ögel, 1998:8).
Baba oğul mücadelesine Türk mitolojisinden en iyi örnek, Mete ile Oğuz Han’ın, babalarını töreye ve örfe uymadıkları için öldürmesidir (Ögel, 1998: 8).
“Manas” destanında da bu motifin örneği görülmektedir.
Manas Han, babası Yakup Han’ın töreye karşı gelmesinden dolayı çok kızar. Babası,oğlunu kıskanmakta ve kötülük yapmak istemekte; bunun için de kötü insanlarla anlaşıp entrikalar çevirmektedir. Manas Han da kızıp, babasının
üzerine yürür. Etrafındakiler Yakup Han’ı zor kurtarır (Ögel, 1998: 10).
Dede Korkut kitabı içinde de zaman zaman mitolojik bir anlatışla baba oğul rekabeti görülür.
Manas Destanı'nda, Manas Han'ın oğlu Semetey doğmuş, kimse ona isim koyamıyormuş. Bir gün aniden "Gök-Sakallı" bir ihtiyar ortaya çıkıp ona Semetey adını verir ve onu kucağına aldığında "Semetey öyle büyük, öyle korkunç bir bahadır olacak ki, babasını bile öldürecek" demiştir.
Bir çocuğun babasını öldürmesi arzu edilecek ve gurur duyulacak bir şey değildir ama mitolojilerde gurur duyulması gereken bir şey gibi dile getirilmektedir.
Genellikle de töreye karşı gelen, oğlunu rakip olarak gören ve ona kötülük yapmaya çalışan babalara karşı bir mücadele söz konusudur.
Bu şekilde davranan babaların sonu ölümle bitmektedir.
Çünkü halk anlatılarının bir işlevi de ders vermektir.
Doğru olanı onaylar, yanlışın karşısında tavır alır.  Kötü, hiçbir zaman yüceltilmez. Yapılan kötülükler bir gün mutlaka cezasını bulur. Bu durum iyiliğin ve kötülüğün çarpışması yani düalist düşünce örneğidir.
Görüldüğü gibi hikâyelerde de baba oğul mücadelesi sonucunda iyi taraf olan oğul yenmekte ve kötü olan baba da cezasını çekmektedir.
Yani burada iyi ile kötünün mücadelesi söz konusudur.
Bu mücadeleye, Türk mitolojisinde Ülgen ve Erlik mücadelesi örnek verilebilir.
Altay Mitolojisindeki Tanrı Ülgen ve Erlik arasında gerçekleşen mücadele gibi...
Erlik’le mücadeleyi anlatan Altay Türk Destanları’nda Erlik,gücün sembolüdür.
(Meselâ; Kan-Kapçıkay Destanı’nda,Kan-Kapçıkay doğduğunda ona ad veren ihtiyar göğsünden çıkarıp okuduğu kitapta
çocuğun Erlik kadar güçlü olacağını yazdığını söyler)
═══════════════════════════
* Aslında burada anlatılmak istenen mesele, insanların eski bir realiteyi terk edip, bir üstüne çıkabilmelerinin gerektiğidir.
⭐Burada ana-baba eski inanışları sembolize etmektedir. Çocuk ise yeni anlayış ve yeni bilgilerin sembolüdür.
⭐Bir başka deyişle bu motif eski anlayışların terk edilmesinin bir sembolüdür denilebilir.
✴Bu açıklama inisiyatik öğretilerde konu edilen "Mürşidin (hocanın) öldürülmesi" sembolü ile de benzerlik gösterir.
İnisiyasyonun sonlarına doğru öğrenci mürşit yani öğretmeninden ayrılarak kendi ayakları üzerinde yürümeye  başlamalıdır.
O ana kadar tüm bilgi ve tesirleri öğretmeninden alan öğrenci, artık kendi kendine beslenmek yani bir öğretmen olmak zorundadır.
İnisiyasyonun bu safhasına "Mürşitin öldürülmesi" denilir.

27 Ocak 2016 Çarşamba

Büyü Belirtileri


• Ruh halinizde bir değişiklik hissetmeniz, Vesvese halleri... Mesela; bazıları evden dışarı çıkıp içeri girse elbisesinin hatta tüm bedenlerinin kirlendiği hissine kapılarak elbiselerini değiştirirler ve banyo yaparlar... Bazılarının derdi problemi de su ile; devamlı banyo yapmak isterler saatlerce banyoda kalırlar, saatlerce ellerini yıkarlar.
• Kendinizi tanıyamaz durumda olmanız,
• Gece artarak devam eden sıçrayarak uyanmalar, Uyku esnasında korkma, bağırarak uyanma,
• Korkunç rüyalar görmeye başlamanız,
• Rüyalarınızda sık sık kedi, köpek gibi hayvanları görmeniz,
• Uykuda yükseklerden atılma-düşme-uçma (sık sık olanlar)
• Uyku esnasında dişleri gıcırdatmak..
• Uyku esnasında terlemek (oda sıcaklığı yada giydiği şeylerle alakalı olmayan hallerde)
• Boğuluyormuş gibi olmak (boğazını sıkıyorlarmış hissi)
• Kalp ya da midenizde ilgili rahatsızlığınız olmadığı halde göğüs kafesinizde ağrı hissetmeniz
• Aşırı yorgunluk,
• Ensenizde ağrılar,
• Kasıklarda ağrı yada şişkinlik..
• Saçlarınızda elektriklenmeler olması,
• Gözlerdeki ağrılar,
• Gölgenizin sizi izlediği izlenimine kapılmak,
• Hastada hep bir tedirginlik, uyuşukluk, tembellik
• Takip ediliyormuş hissi
• Yalnızlıktan korkma ve tedirgin olma.. (bazıları da tam tersine yalnızlığı sever ve odalarına kapanırlar, kalabalıklardan hoşlanmazlar)
• Sabahları uyanınca ellerde kollarda (genelde sol kolda) uyuşma
• Akşam yatağına yattığında uyuyamama sağa sola dönüp durma, sabaha karşı uykuya dalma, sabahları da uyanıp kalkamama hali..
• Ayak tabanlarınızın yanma halleri başlıca belirtilerdir.

22 Ocak 2016 Cuma

Atlantalı toth'un zümrüt tablatleri

50 bin yıllık gizem..!
Bu kitabın sayfalarında çevirisini bulacağınız tabletlerin hikayesi sıra dışıdır ve çağdaş bilimin sınırlarının dışındadır. Onların tarihi akıl almaz- tabletler tahminen M.Ö.36000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Onların yazarı – TOT- Atlantalı Rahip, Kral, vatanı battıktan sonra kadim Mısırda koloni oluşturmuştur. O yanlışlıkla Keops’a atfedilen Gizadaki Yüce piramidin kurucusudur. Onda o, kadim bilgeliğini entegre etmiş ve kadim Atlantalıların kayıtlarını ve bazı eşyalarını güvenli olarak saklamış.
16 000 yıl boyunca o ,kadim Mısırı yönetmiş örneğin M.Ö. 50 000 – 36 000 yılları arasında. O zamanlarda TOT’un ve yoldaşlarının aralarına yerleştiği kadim barbar ırk uygarlığın yüksek basamaklarına kadar çıkmış. TOT ölümsüzmüş ve bu da ölümü yendiği demek oluyor ,bu dünyayı sadece kendi arzusu ile terk etmiş ve o zaman bile – ölüm yoluyla değil. Onun geniş kapsamlı bilgeliği birçok Atlanta kolonisinin yöneticisi yapmış, Merkez ve Güney Amerika dahil.
Tot’un Mısırı terk etme zamanı geldiğinde o Yüce Piramidi Yüce Amenti Salonlarının girişinin üstüne yerleştirmiş, bunu kendi kayıtlarında yazmış ve kendi en yüksek kademeli insanlarını bu sırları korumaları için görevlendirmiş. Daha sonra bu bekçilerin nesilleri piramitlerin rahipleri olmuştur, TOT ise onun gidişini müteakip başlayan karanlık zamanlarda Bilgelik Tanrısı, Kayıt Tutucu olarak yüceltilmiştir. Efsanede Amenti Salonları ise ölümden sonra mahkemeye çıkmak için ruhun gittiği yer altı dünyası , Tanrıların Salonları olmuş.
Müteakip evrelerde TOT’un egosu tabletlerde belirtilen şekilde başka insanların bedenlerine geçiş yapmıştır. Böylece o üç kere bedenlenmiş, en son bedenlenmesi üç kere doğan Hermes olarak olmuştur. Bu bedenlenmesi esnasında o, çağdaş okültistlerin Zümrüt Tabletler olarak bildiği yazılar bırakmış, kadim yazıtların daha geç ve oldukça kısaltılmış sunumunu.
Bu kitabın çevirisini içeren tabletler rahiplerin koruması altında Yüce Piramitte bırakılmış on adet tablet şeklindedir . Bu on tablet rahatlık olması açısından on üç parçaya bölünmüştür. Son iki tablet değersel olarak o kadar muazzam ve ileriye hedefli ki şu anda onların dünyaya çıkarılması yasaktır. Ancak bu yazıda yayınlanmış olanlar da gerçek öğrenci için paha biçilmez değerde sırlar içerir. Bir kere değil yüz kere onların okunması gerek ,ancak böyle onların gerçek değeri anlaşılabilir. Yüzeysel okuma yazılanın güzelliği hakkında bilgi verebilir ancak daha derin araştırma arayana bilgeliğin sırlarını açacaktır.
Bu kadar uzun zaman saklanmış olan bu yüce sırların insanların eline nasıl geçtiği konusunda biraz bilgi vermek gerektiği kanısındayım.Örneğin M.Ö. 1300 yıllarında Mısırda - kadim Khemde ayaklanmalar sürüyormuş ve bir çok rahip dünyanın değişik yerlerine gönderilmişler. Onların arasında piramidin rahiplerinden bazıları da varmış,bunlar yanlarında adı ile başka Atlanta kolonilerinden gelmiş rahiplik ustalığında daha az gelişmiş olanlar üzerinde etki yapabilmeleri için tılsım olsun diye Zümrüt Tabletleri de götürmüşler. Efsaneye göre bu tabletler onları taşıyana TOT’un kendisinden yetki veriyormuş.
Tabletleri koruyan bu belirli rahip gurubu Güney Amerikaya göç etmiş ve orada –kadim bilgelikleri korunmuş olarak sunan refah içindeki MAYA ırkı ile karşılaşmışlar. Rahipler onların arasında kalmış ve yerleşmişler.Onuncu yüzyılda Mayalar köklü olarak Yukatan’da yerleşmişler ve tabletler Güneş Tanrısının tapınaklarından birinin mihrabının altına saklamışlar. İspanyollar tarafından yağmalanan şehirler daha sonra terk edilmiş ve tapınakların hazineleri unutulmuş.
Şunu anlamamız lazım- Mısırın Yüce Piramidi sırlar konusuna atfedilen tapınaktır ve öyle kalacaktır. İisa ,Süleyman, Apollon ve diğerleri burada inisiye olmuştur. Bu yazıyı yazan yazar (kendisi yine piramitler rehberliğinde çalışan Yüce Beyaz Loca ile bağlıdır) kadim tabletleri arayıp bulmak ve Yüce Piramide geri getirmek için görev almıştır.Bu ayrıntılarının bu çalışmada bahsedilmesine gerek olmayan bazı teşebbüsler ile gerçekleştirilmiştir. Tabletleri geri getirmeden önce yazara bilgeliğin kopyasının mühürlenmiş olduğu tabletleri çevirip kendinde bırakmasına izin verilmiştir. Bu 1925 yılında gerçekleştirilmiştir ve ancak şimdi bilginin bir kısmının yayınlanmasına izin verilmiştir. Kesin bazıları bununla dalga geçecektir . Ancak gerçek öğrenci satır aralarını okuyacak ve içinde ışık yaşayanın bilgeliğini alacaktır, ona tabletlerde tutulan ışık cevap verecektir.
Tabletlerin maddi açısı ile ilgili birkaç kelime söyleyelim. Onlar zümrüt-yeşili renginde on iki tabletten ibarettir, simyasal transmutasyon yolu ile elde edilmiş maddeden yapılmışlardır. Onlar yok edilemez, tüm doğal afetlerin ve maddelerin etkisine karşı dayanıklıdırlar. Başka bir deyişle onların atomik hücre yapısı sabitlenmiştir ve onlarda hiçbir değişim gerçekleşmemektedir. Bu açıdan bakılınca onlar maddenin ionizasyon kanununu çiğnemektedirler. Onların içinde kadim Atlanta dilinin işaretleri işlenmiştir : bu işaretler , okuyucunun aklında karşıt mental titreşimi serbest bırakarak düşünce dalgasının tonuna hizalandırılmıştır.Tabletler altın renkte alaşımdan elde edilmiş çemberlerle bir araya sabitlenmişlerdir ayni maddeden yapılmış mile asılmışlar.Onların dış görünüşü hakkında da bu kadar. İçerdikleri bilgelik kadim sırların temelinde yatan bilgidir. Açık gözle ve kalple okuyanda bilgelik yüzlerce kez çoğalacaktır.
Okuyun, inanın veya inanmayın ama okuyun. Ve içinde yatan titreşim sizin ruhunuzun cevabı olacaktır.
Kozmik Harmoni İçinde,
Doreal Kardeşliğin En Yüksek Sesi

ZÜMRÜT TABLET - I -
Ben Tot Atlantalı, sırların efendisi,kayıtların koruyucusu ve yüce rahip,büyücü, nesillerden nesilde Amenti Salonlarının girişinde yaşayan…
Devasa Atlantanın Yüce Bilgeliğinin Kayıtlarını sonradan gelecek olanlara yolu göstermek İçin teslim ediyorum.
UNDAL adasında yüce KEOR şehrinde çoktan geçmiş olan zamanda ben bu bedenlenmeye girdim.
Yüce Atlantalılar bu yüzyılın küçük insanları gibi yaşayıp ölmezlerdi, eondan eona yaşamlarını ,yaşam nehrinin uzaklara aktığı Amenti Salonlarında tazelerlerdi .
Yüzlerce kez çarpı on bin ışığa götüren karanlık yola girdim ve bir o kadar da karanlıktan aydınlığa çıktım ve benim erdemim ve gücüm yenilendi.
Şimdi ben sadece bir kere gireceğim ve Khem adamları beni bir daha görmeyecek. Ancak saat gelecek ve doğmamış ben tekrar karşı koyacağım, devasa ve güçle dolu ve geride kalmış olanlardan hesap
soracağım.
Eğer benim öğretimi yanlış verdiyseniz o zaman işte koruyun kendinizi Khem adamları, çünkü ben sizi yükseklerinizden çıkmış olduğunuz mağaraların karanlığına al aşağı edeceğim.
Benim sırlarımı Kuzeyin adamlarına vermeyin ve Güneyin adamlarına da ve eğer söz dinlemezseniz – üzerinize benim lanetim düşecektir.
Hatırlayın ve sözlerime dikkat edin çünkü ben gerçekten geri döneceğim ve size emanet edilenleri soracağım.
Gerçekten ve zamanın sınırlarının ötesinden döneceğim ben ödüllendirerek veya cezalandırarak ve benim size emanet ettiklerimi nasıl muhafaza ettiğinize göre size ölçüm olacak.
Kadim zamanlarda benim insanlarım yüceydi,bu gün etrafımı saran insanlar için – yüce ulaşılmaz ;dünyanın gençliğine ait olan kadim zamanların bilgeliğini bilen kalbin derinliklerinde bilginin
sonsuzluğunu arayandı onlar.
Aramızda yaşayan Işığın Çocuklarının bilgilerinin bilgileri vardı bizde. Sonsuz ateşte kazandığımız güç ile güçlüydük biz.
Ve bizim aramızda insan çocuklarının en yücesi olan benim babamdı- Totmes, Yüce Tapınağın Koruyucusu, tapınağın içinde yaşayan Işığın Çocukları ve on adada yerleşik insan ırkları arasındaki köprü.
Unal'ın sakinlerinden Hakimlerle itaat ettikleri ses ile konuşan Üçlerden sonra- müjdeci.
Orada çocukluğumdan beri erginliğe kadar büyüdüm.Ve bende bilgelik ateşi büyüyene kadar o - her şeyi yutan alev olarak ateşleninceye kadar babam bana şaşırtıcı sırlar öğretti.
Ben sadece bilgeliğe erişmeyi istiyordum. Ta ki Tapınağın Yaşayanından emir geldiği ve karşıma kendi yüzü ile çıkacağı o yüce güne kadar.
Yüce olanın yüzüne bakıp ta canlı kalan insanların sayısı azdır çünkü insan çocukları Işık Çocukları ile onlar fizik formunda olmadıkları zamanlar uyuşmuyorlardı.
İnsan çocuklarından seçildim ben ve beni henüz daha zamanın rahminde doğmamış olan ait olduğum görev için Yasayan eğitti.
Büyük ve daha da büyük bilgeliği tanıyarak yüce ateşten kaynayan ışığa kendim de yaklaşıncaya kadar uzun yıllar tapınakta yaşadım.
Ve yüce kralın yüceliğin tahtına oturduğu yere - yeraltı dünyasına, Amenti 'ye giden yolu öğretti O bana.
Yaşamın Anahtarını hediye alarak , Yaşam ve Ölüm Hakimleri önünde saygı ile derin eğildim ben.
Amenti Salonları tarafından özgürdüm, ölüm aracılığı ile yasam çarkına bağlı değildim.
Yıldızlara yöneldim ben ve zaman ve mekan kaybolana kadar amaçsızca dolaştım.
Ve bilgeliğin kadehini dibine kadar içerek ben İnsanların kalplerine baktım ve orada daha da yüce sırlar buldum ve çok sevindim.
Çünkü ancak Gerçek Arayışında benim Ruhum rahatlıyor ve içimdeki alev doyuyor.
Etrafımda olanların ölüm Kadehinden nasıl içtiklerini ve sonra nasıl
tekrar yaşamın ışığına geri döndüklerini izleyerek Yüzyıllarca yaşadım ben.
Aşamalı olarak benle bir Olan bilinçler Atlanta Krallığından gitti.
Sadece onların yerine düşük yıldızdan gelen döller Gelsin diye gittiler.
Kanuna boyun eğerek Ustanın sözü çiçek açtı.
Sonunda Yaşayanın kendi Agvanti’sinden öfke içinde tekrar Ayaklanana kadar Aşağıya, karanlığa döndü Atlantalıların düşünceleri ve gücü çağırarak Kelimeyi Söyleyene kadar devam etti.
Dünyanın kalbinin içinde derinlerde Amenti oğulları duydular ve duyarak değiştirerek ve yerlerinden oynatarak ,Logosu kullanarak sürekli yanan yüce ateş - yönünü değiştirene kadar ateş çiçeğinde değişiklik yaptılar.
Dünyanın üzerine yüce sular aktı su altında bırakarak ve su baskınları yaparak Dünyanın dengesini değiştirerek sadece hala suların üstünden yüce Undal dağında Işık Tapınağı kalana kadar; akımların gücünden kurtulan çok azları orada yaşamda kaldı.
Ve USTA beni şöyle söyleyerek çağırdı :“Benim adamlarımı topla. Öğrendiğin sanatla onları uzaklara götür-suyun ötesine,Çöldeki mağaralarda yaşayan saçlı barbarların olduğu yere varıncaya kadar götür.Daha sonra senin haberdar olduğun planı izle.”
Ve o zaman topladım ben adamlarımı ve Usta’nın yüce Gemisine girdim. Ve sabahta hareket ettik biz.
Arkamızda Tapınak karanlıklarda serildi.Beklenmedik yükseldi onun üstünde sular.
Belirtilen zamana kadar kayboldu Dünya Yüzünden yüce Tapınak. Altımızda toprak- Khem çocuklarınınToprağı olana kadar Hızla taşındık biz sabahın güneşinin karşısına.
Kudurmuş gibi karşıladılar onlar bizi,sopalarla ve mızraklarla öfke içinde böbürlenerek Atlanta Oğullarını son adamına kadar yok etmek ve öldürmek istediler.
Kaldırdım ben o zaman kendi asamı ve titreşim ışını gönderdim onları vurarak,öyle ki onlar hareketsiz kaldılar taştan bir dağın parçası gibi.
O zaman ben onlara sakin ve barışçıl sözlerle karşılık verdim ve Atlantanın gücünü , bizim – Güneşin çocukları olduğumuzu ve onun elçileri olduğumuzu anlattım.
Ayaklarımda yerlere kapanasıya kadar Kendi büyü ilmimle onları yatıştırdım ve o zaman onları özgür bıraktım.
Uzun zaman Khem topraklarında bulunduk biz,uzun zaman ve sonra da yine uzun zaman.
Henüz uykuda gelen ebedi yaşayan Ustanın emirlerine itaat etmeyerek Atlantanın oğullarını gönderdim ben - zamanın rahminden bilgeliğin onun çocuklarında yeniden büyümesi için birçok yönlere gönderdim.
Bende yaşayan yüce bilgeliğin işini gerçekleştirerek Uzun zaman ben Khem topraklarında yaşadım.
Benim bilgeliğimin yağmurları ile nemlenerek Khem çocukları bilgide büyüdü.
Yüceliğimi muhafaza etmek için yüzyıldan yüzyıla Atlanta Güneşini yaşatarak,bilgeliği koruyarak,yazıtları muhafaza ederek Patlamayla döşedim ben o zaman Amentiye giden yolu.
Ululuk Khem oğullarına geldi,onlar aşamalı olarak Ruhun azametinde büyüyerek komşu halkları fethettiler.
Şimdi belli bir zaman için ben onları terk ediyorum ve Amentinin karanlık salonlarına gidiyorum,güç Hakimlerinin önüne çıkmak için tekrar – Yaşayan ile yüz yüze gelmek için Dünyanın salonlarının derinliğine gidiyorum.
Ve aşağıya Amentiye götüren girişin üstünde , giriş kapılarının üstünde, kapıların üstünde yükseldim ben.
Çok azı buna cüret edebilir , çok azı girişten karanlık Amentiye girebildi.
Girişin üzerinde yükselerek ben, yüce piramit, Dünya gücünü (yer çekimini) aşan gücü kullanıyorum.
Derine ve daha da derine güç evini ya da kamerasını yerleştirdim ben; neredeyse ta tepesine kadar giden ve ondan ben yuvarlak giriş kestim.
Orada eksende, ben” Alan-Zaman”’a sinyal gönderen ,Amenti girişine konsantre olan ,eterden güç toplayan kristal yerleştirdim.
Diğer kameraları ben inşa ettim ve görünüşte onlar boş,ancak onlarda Amenti’ye doğru giden anahtarlar saklandı.
Her kim ki cesareti içinde karanlık krallığa girmeye cesaret ederse önce uzun oruçla arıtsın kendini.
Benim kameramdaki taş lahit’in içinde yatsın.Sonra ben ona yüce sırları açacağım.
Az zaman sonra o benimle görüşme yerine hareket edecek,Dünyanın karanlığında bile ben onu karşılayacağım,Ben TOT,Bilgeliğin Hakimi karşılayacağım onu ve onu kucaklayacağım ve ebedi olarak onunla olacağım.
Yüce Piramidi dünyanın gücünün piramitleri şekillerince inşa ettim, öyle sonsuz yanan ki o da yüzyıllar boyu var olacak.
Ben Onda “Bilimin-Büyüsü” bilgimi öyle inşa ettim ki ben Amentiden tekrar geldiğimde o burada olacaktır.
Gerçekten Amenti Salonlarında uyurken ben,özgürce süzülen benim ruhum bedenlenecek ve insanlar arasında – o veya bu formda var olacaktır.(Hermes ,üç kere doğan) YAŞAYANIN Dünyada Gizli ajanıyım ben ve insanı yüceltmek için onun emirlerini yerine getiriyorum.
Şimdi Amenti Salonlarına geri dönerken arkamdan bilgeliğimin bir parçacığını bırakıyorum.
YAŞAYANIN talimatlarını koruyun ve muhafaza edin: Her zaman gözlerinizi ışığa çevirin.
Gerçekten o saat geldiğinde Usta ile bir olun, gerçekten hakkınız olan -Usta ile bir olun, gerçekten hakkınız olan -HERŞEY ile bir olun.
Şimdi terk ediyorum sizi.Benim emirlerimi bilin.Onları koruyun ve onlar olun ve ben de sizinle olacağım,size Işığa giderken yardım edeceğim ve geçireceğim.
Şimdi önümde geçiş açılıyor .Ben gecenin karanlığına giriyorum

18 Ocak 2016 Pazartesi

Kader nedir?


Bir insanın, bir hayvanın, bir şehir veya bir ulusun yeryüzündeki var oluş sürecinde onun yaşamını yönlendiren etkilerin tümüdür. Ancak bizim inceleme alanımızı insanın kaderi oluşturduğu için biz sadece insana yönelik bilgilere ağırlık vereceğiz. Unutulmaması gereken bir noktada şudur ki; bir sokak kedisiyle, bir ev kedisinin, tarih sahnesinde var olmuş şehirler ve ulusların her birinin kendisine özgü bir kaderi vardır. İnsanın kaderine gelince......İki türlü kaderimiz vardır.

1.) Mutlak kaderimiz, yani İrade-i külli:
Evrendeki İlahi bilgisayar olarak kabul edilen Levh-i mahfuzda kayıtlı olan ve Allah'ın iradesini yansıtan kesin ve değişmeyen kaderimizdir. Bu kader dua, büyü veya hiç bir güç, tedbir ve gayretle değiştirilemez. Bizim istek ve bilgimiz dışında oluşan bu kaderin kapsamına, doğduğumuz memleket, dönem, ailemiz, eşimiz, evladımız, işimiz, ecelimiz ve yaşamımızın derinden etkileyecek ve şekillendirecek olaylar girmektedir.


2.) Muallak kaderimiz, yani İrade-i cüzi:


Bu ise kişinin kendi iradesini kullanarak kaderini ve yaşamını şekillendirmesi olarak açıklanabilir. Bunlara özel zevklerimiz, meraklarımız, ikili ilişkilerimiz, olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler ve bu tepki ve davranışlarımızı kontrol etme becerilerimiz örnek olarak gösterilebilir.
Mutlak kaderimizi oynanan bir oyunun kurallarına benzetecek olursak, muallak kaderimiz ise oyuncunun bu oyunu oynarken gösterdiği becerilerin tümüdür. Buna en iyi örnek olarak tavla oyununu göstermek mümkündür. Tavla oyununun kendisine özgü kuralları mutlak kader olarak kabul edilmelidir. Gelen zara göre oyuncunun pulunu kaçması, kapı alması, bazen rakip oyuncunun pulunu kırması nasıl bir ustalık gerektiriyorsa, kişide yaşarken aynı ustalığı göstererek yaşamını şekillendirebilir. Oyuncunun oyun süresince zarının iyi gelmesi oyuncu usta değilse maçı kazanmasına yetmeyeceği gibi zarı pek iyi gelmese de usta bir oyuncunun maçı kazanma şansı oldukça yüksektir. Çocukluğu ve gençliği sorunlu olan bir kişi zamanla yaşamını akıllıca şekillendireceği gibi, yaşamı her bakımdan olumlu olan bir kişinin yanlış davranışları onun yaşamında çok kısa bir süre sonra olumsuz olayların görülmesine neden olacaktır. Ama imkanları kısıtlı bir insan akıllı hedeflere yönelerek yaşamını belli bir süre de olumsuzdan olumluya dönüştürebilir. Yani o kişi, gelen zarlar iyi olmasa da oyunu iyi oynayarak maçı kazanmıştır. Hatta kaderi bir kişinin yaşamını şekillendiren olaylar dizisi olarak görmekten ziyade, o insanın evrensel gelişimini ve tekamülünü sağlayan bir eğitim programı olarak kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

17 Ocak 2016 Pazar

Daphne ve Apollon su perisi defne ağaçı destanı


Destana göre Apollon, Yunan deniz tanrılarından biri olan Peneus'un kızı Su Perisi Daphne'ye aşık olmuştur. Daphne'ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros'un oklarından birine hedef olmasıdır.
Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Birgün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit'in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon'un kalbine saplanır ve Daphne'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Daphne'nin kalbine saplanmıştır. Daphne, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder.
Bir gün Daphne yine kaçarken Apollon'la karşılaşır ve kaçmaya başlar. Bu sefer yakalanacağını anlayan Daphne babası Peneus'dan yardım ister. Peneus, Daphneyi Defne ağacına dönüştürür ve Apollon ona ulaştığında kalp atışları halen duyulmaktadır. Daphne sonsuza dek defne ağacı olarak kalacaktır. Ama içinde aşk ateşi yanan Apollon onu unutmayacağına ve unutturmayacağına söz verir. Zaferlerin simgesi başlara konan bir taç olarak unutulmamasını sağlar.
Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi budur.

Bir kahve

Bir kahvenin tadını, Bir insan sesi değiştirebilir.
Berbat bir günü, Bir insan yüzü güzelleştirebilir.
Acı bir haberi, Bir insan sözü hafifletebilir.
Mutlu bir anı, Bir insan daha mutlu yapabilir.
İnsan insana lazımdır. Ama, 
İnsan... İnsana..!

15 Ocak 2016 Cuma

Astral seyahat


Astral seyahat son günlerde gündem olan ve gerçekliği henüz tespit edilmemiş bir konudur. Genel bir tabirle, astral seyahat ruhun bedeni terk ederek farklı bir boyuta geçmesidir yani beşinci boyut. Bu geçiş sırasında bilinç açıktır ve ayrılan ruh bilinçte izlerini taşır. Bu konuda çeşitli araştırmalar yapılmakla beraber bir çok örneklede karşılaşılmıştır. Bu durum uyku sırasında, beş dakika veya iki saat arasında olmaktadır.Bu konu hakkında en çok araştırmayı Robert Monroe adlı bir yazar yapmıştır. Halen devam eden bu araştırma Amerika Birleşik Devletleri’nde Monroe Enstitüsü adıyla bilinen bir kurumda devam etmektedir. Uyku sırasında olan bu durum ya aşırı stres dolu bir günün uykusunda ya da çok gevşek olunan uyku sırasında olmaktadır. İddalara göre ruh tam uykuya dalma esnasında vücudun göbek kısmından ayrılmaya başlar. Bu esnada kalp atışları yükselir, ruh geride kalan bedenini gördüğü zaman heycanlanır ve astral seyahat tam gerçekleşmeden geri uyanılır. Bazı durumlarda da ruhun ayrıldığı hissedilemez ve rüya şeklinde düşme yada uçma gibi fiziksel eylemlerle geri uyanılır. Yani astral seyahat, ya gerçek boyutta ya da rüya boyutunda gerçekleşebilir. Her insanda olmayan bu durumun bir çok örnekleri vardır. Bu örneklerin bir tanesine bakacak olursak;– New York da yaşayan A.S. gireceği sınavdan bir gün önce uykusunda sınav sorularının bulunduğu odaya girdiğini iddaa etmiş, hatta soruları söylemiş kimse inanmamış. Sınav sonrası çıkan sorular görülünce bu durum çok dikkat çekmiş.Astral seyahat konusunda savaş teknikleri geliştirdiği öne sürülen Amerika Birleşik Devletleri astral seyehat yapma konusunda teknikler geliştirmiştir. Astarl seyehat yapma tekniklerinden bir kaç tanesi; 1-) Gevşeme: Rahat bir yatak ve sessiz bir ortam seçimi yapılmalıdır. Yatağımızın karşında varsa bir tabloya yoksa herhangi sade bir yere yoğunlaşmak gerekir. Bu tablo yada herhangi bir yere sadece bakmak için değil yoğunlaşmak için bakılmalıdır. Daha sonra telkin edici “Göğsümden yukarıdaki bölüm ağırlaşıyor. Gözkapaklarım ağırlaşıyor. Gittikçe bütün bedenimin ağırlaştığını hissediyorum.” gibi cümleleride 4-5- kez tekrarladıktan sonra gözlerinizi açın. Fakat durumunuzu kesinlikle bozmayın ve yerinizden kıpırdamayın. Artık astral seyahate hazırsınız.
2-) Uygulama: Uygulama için sessiz ve rahat bir ortam şarttır. İlk başta ruhun seyehat edeceği yer belirlenmelidir. Bu yer bedenimizden 2 metre uzaklıkta belirgin bir yer olmalıdır. Gözlerimizi kapattığımız andaki karşımıza çıkan siyahlığa konsantre olmalıyız. Daha sonra bir gücün sizi yukarıya çekmek istediğini düşünün ve bunu gerçekten istiyerek yapın. Vücudunuzdan çıtırdamalar ve kulaklarınızdan çınlama sesleri ve kalp atışlarında hızlanma meydana gelecektir. Bundan sakın korkmayın. Bu çok doğaldır. Eğer korkunuzu yenemezseniz astral seyahati asla gerçekleştiremezsiniz.Gelelim bu şekilde yapılan yada istem dışı olan astral seyahat tehlikeli midir? sorusunun cevabına;Şimdiye kadar yapılan yada yapılmış olan denemelerde hiç tehlikeli duruma rastlanılmamıştır. Bazıları tarafından ölümle sonuçlanabileceği söylensede tam aksine hiç olmadığı kadar güven taşıyan bir durumdur. Çünkü ölüm anı gümüş kordonu denen bağın kopması ile gerçekleşir. Buda anca trafik kazalarında, düşmelerde kısacası ölümsel tehlikesi olan fiziksel eylemlede olur. Astral seyahette gümüş bağı yatağımıza bağlıdır ve ölüm gibi tehlikesi yoktur. Sadece ani atan kalp, yükselen kan basıncı nedeniyle hipertansiyon hastalarında yan etki yapabilir. Aynı zamanda psikolojik rahatsızlık da yapabilir.

Hayırlı Bereketli nurlu cumalar selam ile dua ile


13 Ocak 2016 Çarşamba

VAMPİRLER

Vampir kültürü Babil’den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Orta Çağ’da yayıldı. 1200’lerde İngiltere’de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map’ın iddiasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.

Vampir varlığına inanan bilim insanları vampirlerin kendilerince belirlenen özelliklerini şöyle özetlemişlerdir ; Acıyı en az düzeyde hissederler, vücutlarında özelliklede yüzlerinde çürüğe dayalı hafif çukurluklar ve izler bulunur, göz renkleri sürekli değişim içindedir ve iki göz asla aynı renkte bulunmaz. Beklenmedik zamanda, fark edemeyeceğiniz kadar hızlı ve bir o kadarda güçlü tepkiler verebilirler. Ten ısıları sürekli değişiklik içindedir. Gün ışığından etkilenmezler.(Vampirleringüneş ışığında yok olduğu fikri Friederich Wilhelm Murnau'nun Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filminde ortaya atılmış, Popüler kültür 'e ait modern bir düşüncedir.)Düşünce okuyabilirler bu nedenle onlara karsı koymak imkânsız gibidir. Zekalarını ve güçlerini asla bir kitlenin anlayıcağı bir şekilde dışarıya vurmazlar. Bahsedildiği gibi köpek dişleri ilgi çekici büyüklükte değildir.

Sadece Hıristiyan Avrupada değil çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistan’da kimi kadınlar , uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. M.Ö. 700 yılları civarında yazıldığı tahmin edilen, orijinali Sanskritçe’den pek çok dile ve yerel lehçeye çevrilen bir öykü ve efsane koleksiyonu olan Vikram ve Vampir bu inanışa örnektir. 1001 Gece Masalları’nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Gine’nin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır.

Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe’den türetildiğini öne sürer. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 1730’lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir: “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını her gün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.” Karl Marx’ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: “Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur.”

1820’lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok“ diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanu‘nun 1872’de yazdığı “Carmilla” adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.

12 Ocak 2016 Salı

Kısadan Hisseye Şeytan Yardım Ederse

Doğru Yolda Olursanız Şeytan'da yola gelir
Adamın biri camiye gitmek üzere evinden çıkar, fakat karanlıktır ve giderken yolda ayağı takılır düşer, kalkıp üstünü silkeleyip evine geri döner, elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar yola çıkar, fakat yine düşer. Yeniden eve gidip üstünü değiştirir ve yola çıkar. Yolda elinde lamba ile birini görür. Yolunu aydınlatan bu adamla beraber mescide doğru ilerlerler. Adam lambayı tutan kişiden namazı kendisinin kıldırmasını ister lambayı tutan adam ise kabul etmez.

Düşen adam ısrarla teklif eder tekrar red cevabını alınca merak edip sorar neden kıldırmıyorsun?
Lamba tutan adam kendisinin şeytan olduğunu söyler..

Adam şok olur ve neden kendine ışık tutup yolunu aydınlattığını sorar;

Şeytan der ki:
Seni düşüren bendim mescide gitmemen için ve sen ilk düştüğünde eve gidip elbiseni değişip tekrar mescide doğru çıkınca Allah senin tüm günahlarını affetti. Ben seni ikinci defa düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip elbiseni değiştin tekrar yola çıktın, bu defa Allah senin ehli beytinin günahlarını bağışladı. Ben korktum ki üçüncü düşmende Allah bu kez tüm ülkenin günahlarını bağışlayacak ve benim onca uğraşım boşa gidecek. O sebeple senin güvenli bir şekilde mescide ulaşman için lambayla senin yolunu aydınlattım.

Senin takvan aileni ve milletini felaketlerden korunmasına vesile olur.

Bütün hamd ve övgüler ancak Allah'adır..

ELHAMDÜLILLAH...

11 Ocak 2016 Pazartesi

Mistisizm Nedir?


Mistisizm, Yunanca μυστικός (mystikos) yani Eleusis Gizemlerine "katılan kişi" (initiate) ve gizemlere katılım anlamına gelen μυστήρια (mysteria) terimiyle ilişkilidir. Sözcüğün kökeni hakkındaki görüşlerden biri Yunanca'da dudak ve gözleri kapamak anlamına gelen mueinden geldiği yönündedir. Ancak günümüzde mistisizm sözcüğü Eleusis gizemlerinden daha çok Neoplatoncu manevi gerçek veya Tanrı ile doğrudan deneyim, sezgi veya içe bakış yoluyla özdeşleşme veya yeni bir idrak düzeyine varma anlamında kullanılmaktadır. Bu deneyim yoluyla bilgeliğe ulaşılır.

10 Ocak 2016 Pazar

Teykel

TEYKEL= Bu cin 4 büyük cin kralı içinde en güçlü olanıdır.
Arap yarım adasının hakimidir. En büyük ve en güçlü orduya sahiptir. Emrindeki generaller bile bir ordu kadar çoktur.
Muazzam bilgiye ve güçlere sahiptir. Kaba elementlerin hepsini taşır ve kullanabilir. Kendisini özel 2 hizmetkarı vardır. Ve bunlardan her biri buyuk bir kavme karşı koyabilecek güçtedir. Zaman ve mekan kavramı onun için geçerli değildir.
Onun gelişiyle her şey yavaşlar zaman nerdeyse işlemiyormuş gibi gelir. Göğsünde ona özel simgesi vardır. Bu onu herkesten ustun tutar. O alemde yapılan bir çok iş onun yönetimiyle olur. Ona ulaşmak için 7 kapı vardır. Her birinde özel muhafız bulunur.
Bunlardan ikisi iblislerdendir. Diğer ikisi marid ve 3 taneside ifrittir. Ona ulaşmak için hiç bir cinin gücü yetmez.

Öyle ki mezheb kralının bile gücü buna yetmez.
Eyer bir cini cezalandırıcaksa bu çok acı verici olur. Hiç bir insanla görüşmeye gitmez.
Eyer bir insanin yanına giderse o kisi için zaman ve o mekan farklılaşır.

9 Ocak 2016 Cumartesi

Çuvaş Mitolojisi

Rusya’nın Avrupa kısmının ortasında yer alan Çuvaşistan Cumhuriyetinin yerli halkı Çuvaş Türklerinin mitolojisi pagan özelliklerini korumayı başarmıştır. Ona göre dünya üç gökyüzü, bir yeryüzü ve üç yeraltı toplam olarak yedi tabakadan ibaret. Son yeraltı tabakada insan ruhlarının ölümden sonra yaşamaya devam ettiğine inanılır. Çuvaş efsanelerinde yeryüzü, gökyüzü ve yeraltı dünyasında yaşayan, çeşitli görevleri yerine getiren 200’den fazla Çuvaş tanrısından söz edilir.

Çuvaş Tanrılar panteonunun eski Türklerin mitolojisi ile alakası yok, o Volga Nehri bölgesinde yerli gelenekler temelinde oluştu. Çuvaş mitolojisinde baş Tanrı Gökyüzü Yaratıcı Tanrısı Sulti-tura’dır. ‘Tura’ sözcüğünün kaynağı eski Türkçe Tengri’ye uzanıyor. Başka Tanrılar Sulti-tura’nın hükmü altında bulunuyor. Çoğunun hizmetinde ise hizmetçi ruhlar da var. Mesela, Kader Tanrısı’na haberci Puleh ve Pihampar (o da hayvanların koruyucusu) hizmet etmektedir. Ekmeğin Yaratıcısı Tanrısı’na ‘tahıllar yaratıcısı’, ‘ekmek üreticisi’, ‘ekmek koruyucusu’ v.b. ruhlar yardım etmektedir. Arıların Yaratıcısı Tanrısının hizmetinde ise ‘kraliçe arı veren’, ‘tatlılık veren’, ‘arıların hareketlerini yönlendiren’ ruhlar bulunmaktadır.

Çuvaş mitolojisinde birçok yaratıcı Tanrılar var bunlardan bazıları:

Ruhların yaratıcısı Çun Suratakan Tura,
Çocukların yaratıcısı Ival-Her Suratakan Tura,
Ekmeğin yaratıcısı Tırpul Suratakan Tura,
Evcillerin yaratıcısı Vilyah-Çerleh Suratakan Tura,
Evlerin yaratıcısı Surt Suratakan Tura,
Zenginlik yaratıcısı Mul Suratakan Tura,
Çiçekler yaratıcısı Çiçek Suratakan Tura,
Güç ve sağlık veren Huras Antarakan,
Yeryüzü yaratıcısı Ser Aşşe

Çuvaş Türklerinin dini inançlarının sisteminde koruyucu Tanrılar, mesela Ee tura (yolcuların koruyucusu), Suren ıra (denizcilerin koruyucusu), Ira tura (evlilik ve iyilik tanrısı), Pereket tura (ailenin mutluluğunu sağlayan bereket tanrısı) önemli yer tutar.

Ayrıca Çuvaş panteonunda çeşitli doğa olaylarını simgeleyen Tanrılar önemli rol oynar. Arasında Suta tençe (ışık), Hevel (Güneş), Uyahtura (Ay), Sil (rüzgar), Etem tura (gök gürültüsü ve şimşek), Asa (sadece şimşek) ve Aslati (sadece gök gürültüsü) yer almaktadır.

Ayrıca güneşin babası, güneşin annesi, güneşin çocukları, yeryüzü annesi, rüzgarın annesi, Ay Tanrısı’nın eşi ve çocukları, gök gürültüsünün annesi, şimşeğin annesine v.s. saygı gösterilir. Bazen baş tanrının ayrı parçalarının kutsal olduğuna inanılır (mesela güneşin kulakları, güneşin ayakları, güneşin kanatları).

Çuvaş mitolojisine özgü olan kötü karakterler arasında hastalıkların nedeni sanılan şeytan ruhu Vopkan ve ölümden sonra kimsenin anmadığı insan ruhunun dönüştüğü Hıtam ruhu yer almaktadır. Tatar ve Başkurt mitolojisinin karakterlerine Çuvaş orman ruhu Arsuri (Şural’a uygun), kötü ruh Vupar (Ubır’a uygun), su annesi ve su babası ruhları, ahır sahibi Karta Puse (Abzar Myase’ye uygun), ev koruyucusu Hert Surt (Oy İyase’ye uygun) yakın.

Hert Surt ve Vutaş ruhlarının isimleri Fin-Ugor kökenlidir. Çuvaş mitolojisinin bazı karakterlerinin kökleri 9-10. yüzyıllarda Bulgarlar arasında yayılan İslam’a uzanır. Arasında Kader Habercisi Pihampar (Peygamber sözcüğünden türemiş), Bereket Tanrısı Pereket tura, Sulti tura’ya kurban veren Harpan tura tanrısı (kurban sözcüğünden), koruyucu ruh Aşapatman karçake (Muhammed’in eşi Ayşe ve kızı Fatima isimlerinden türemiş), Ölüm ruhu Esrel, Pireşti meleği, şeytan ruhu (yüzenlere saldırıp kaçırdığına inanılır) v.b. yer almaktadır.

8 Ocak 2016 Cuma

Beyin gücünü geliştirmek için öneriler

1. Derin Nefes Alın. Daha fazla hava kanınız –yani beyniniz- içerisinde daha fazla oksijen anlamına gelir. Nefesinizi burnunuzdan alın ve mümkün olduğunca diyafram kasınızı kullanarak ciğerlerinizin alt kısmını doldurmaya çalışın. Birkaç kez derin nefes aldığınızda bu sizin hem gevşemenizi sağlar hem de daha net biçimde düşünebilirsiniz.
2. Dik oturun. Duruşunuz bedeninizdeki fizyolojik mekanizmaları ve dolayısıyla zihinsel süreçlerinizi etkiler. Bunu kendi kendinize kanıtlayabilirsiniz. Kafanız öne doğru sarkmış gözleriniz yere bakar ve ağzınız açık biçimde matematik işlemleri yapmayı ya da bir problem çözmeyi deneyin. Sonra aynı şeyi bir de dik vaziyette otururken ağzınız kapalı ve karşıya ya da hafifçe yukarıya bakar durumda deneyin. İkincisinde zihninizin çok daha kolay çalıştığını göreceksiniz.
3. Doğru düşünme alışkanlıkları. Birkaç hafta belli bir problem çözme tekniği üzerinde çalışın. Kısa sürede alışkanlık haline geldiğini göreceksiniz. Gördüğünüz her şeyi bir an için yeniden dizayn etmeyi deneyin bu da bir süre sonra alışkanlık haline gelecektir. Bir parça çaba sarf ederek yararlı düşünme alışkanlıkları geliştirebilir ve sonra bunları çabasız biçimde kullanabilirsiniz. Alışkanlığın gücünden yararlanın.
4. Ölü zamanları değerlendirin. Arabayla bir yere giderken bekleme salonunda beklerken ya da boş boş otururken geçen zaman değerlendirilmezse ölü olur. Bir kasetçalar ya da CD çalar ile arabanızda ya da boş zamanlarınızda yabancı dilde ya da kendi dilinizde bilgilendirici bir şeyler dinleyebilirsiniz.
5. Yabancı dil öğrenin. Yeni bir dil öğrenmenin beyin işlevlerinde yaş ilerlemesine bağlı olarak gelişen performans kaybını azalttığı görülmüştür.
6. Konsantrasyon ve farkındalık egzersizleri. Zihninizi dağılmaktan alıkoyduğunuzda konsantrasyon ve net biçimde düşünme kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zihninizdeki karmaşayı izlemeyi ve durdurmayı öğrenin. Zihninizin arka planında sizi belli belirsiz biçimde rahatsız eden şeyler dikkatinizi çektiğinde onları halletmenin yoluna bakın. Bu aramanız gereken birini arayıp o işten kurtulmak ya da yapacağınız işlerin listesini çıkarmak olabilir. Böylece en azından şimdilik yapacağınız işleri unutabilirsiniz. Biraz pratik yaparak bu sizin için daha kolay bir hale gelir ve düşünme süreçleriniz daha güçlü olur.
7. Yazı yazın. Yazmak zihniniz için çeşitli yönlerden yararlıdır. Belleğinize önemli olan şeyleri söylemenin bir yoludur böylece gelecekte bazı şeyleri daha kolay hatırlayabilirsiniz. Yazmak düşünme süreçlerinizi netleştirir. Üretkenliğinizi ve analitik becerilerinizi geliştirmek için iyi bir egzersizdir. Günlükler parlak fikirlerle ilgili notlar şiir ve hikayeler yazmak zihninizi güçlendirecektir.
8. Uykunuza dikkat edin. Herkesin uyku ihtiyacı birbirinden farklıdır. Kendi ihtiyacınızın altında ya da üstünde uyumayın. Uykunun saatinden çok derinliği önemlidir. Gün içindeki kısa kestirmeler beynin dinlenmesi ve şarj olması için oldukça yararlıdır.
9. Kafein. Kahve birçok kişi için zihin açıcı özelliğe sahiptir. Ancak fazla miktarda alındığında zihnin çalışmasını olumsuz yönde etkileyebilir. Kafein bazı kişiler için uzun vadede olumsuz yan etkilere sahip olabilir. Ancak kısa vadeli olarak işe yaramaktadır.
10. Şekerden kaçının. Karbonhidratlar genellikle beyninizin bulanıklaşmasına yol açar. Çünkü şeker aldığınızda onu karşılamak için kana insülin salgılanır. Eğer önemli bir zihinsel iş yapacaksanız hemen öncesinde makarna şeker beyaz ekmek ve patates cipsi gibi şeylerden sakının.
11. Hızlı okuma. Birçok kişinin inandığının tersine okuduğunuz şeyi daha hızlı okuduğunuzda onu daha iyi kavrarsınız. Daha kısa sürede daha fazla şey öğrenirsiniz ve hızlı okuma gerçekten çok iyi bir beyin egzersizidir.
12. Spor egzersizleri yapın. Egzersizlerin özellikle uzun vadede beyin gücünü geliştirmesi sürpriz değildir. Fiziksel sağlığınızı olumlu yönde etkileyen her şey doğal olarak beyninizi de olumlu yönde etkileyecektir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar 10 dakikalık bir egzersizden sonra bilişsel fonksiyonlarda artış olduğunu göstermektedir. Beyninizi tazelemek istiyorsanız küçük bir yürüyüş ya da birkaç hareket yapabilirsiniz.
13. Daha etkili biçimde öğrenin. Bir şeyi öğrenmeye karar verdiğinizde hem başlamadan önce hem öğrenme esnasında hem de sonrasında notlar alın. Başlamadan önce kendinize “Şu an bu konu hakkında neler biliyorum?” diye sorun. Ve bunları bir kağıda not edin. Bu zihninizi öğrenmeye hazırlayacaktır. Çalışmayı bitirdikten sonra bir sonraki seans için zihninizde birkaç soru olsun. Ve kendi kendinize “şimdi ne öğrendim?” diye sorun.
14. Zihninizi netleştirin. Dağınık odalar ve ofisler dağınık düşünmeyi körükler. Zihinsel işler yapacağınız yeri buna uygun biçimde organize edin. Zor bir zihinsel işe başlamadan önce bedeninizi esnetin ve birkaç derin nefes alın.
15. Eğlendiğiniz bir şeyler yapın. Bu hem stres düzeyinizi düşürmenize hem de beyninizi tazelemenize yardımcı olacaktır. Yalnız burada önemli olan yaptığınız eğlenceli faaliyete aktif olarak katılmanızdır. Televizyon seyretmek böyle bir amaç için uygun değildir. Zihni geliştirici eğlenceli oyunlar oynamak ya da bir hobiyle uğraşmak kısacası sizi dinlendiren ve eğlendiren bir şeyler yapmak beyninizin daha iyi biçimde düşünmesine yardımcı olacaktır.
16. Beyin egzersizleri yapın. Beyninizi sürekli değişik yönlerde çalıştırın. Bulmaca çözün satranç oynayın bir şeyler ezberleyin. Beynin çalıştırılması sürekli yeni nöron bağlantıları geliştirilmesine yol açar.
17. Yeni şeyler öğrenin. Bu beyne egzersiz yaptırmanın bir başka yoludur. Yeni bir şey öğrendiğinizde beyniniz buna uyum sağlamak için yepyeni bağlantılar geliştirmek zorunda kalır.
18. Bir şeyleri iyi yapan insanları modelleyin. Zeki ve üretken insanlarla birlikte vakit geçirin. Onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışın. Onların yaptıklarını yapın ve onların düşündüğü biçimde düşünmeye çalışın. Onların önerilerine dikkatlice kulak verin. Başarılı insanlar genellikle bunu nasıl yaptıklarını bilmez ve kendilerini başarılı görmezler. Onların söylediklerini değil yaptıklarını yapın.
19. Gülün. Güldüğünüzde salgılanan endorfin sayesinde stres düzeyiniz azalır ve bu da beyin için uzun vadede çok yararlı bir şeydir. Gülmek aynı zamanda sizi yeni fikirlere ve düşüncelere daha açık hale getirir.
20. Oyun oynayın. Beynin uyarılması ölçülebilir yapısal değişikliklere sebep olur. Yeni nöron bağlantıları ortaya çıkar ve yeni beyin hücreleri gelişir. Entelektüel oyunların yanı sıra göz - el koordinasyonunu sağlayan her tür oyun beyni uyarır ve geliştirir.
21. Şarkı söyleyin. Arabanızda yolculuk ederken veya yalnız kaldığınızda üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili olarak şarkı söyleyin. Bu sizin sağ beyinle temasa geçmenizi ve onu çalıştırmanızı sağlar.
22. Kendinizin farkında olun. Bu beyin gücüyle direk ilgili gibi görünmemekle birlikte çok yakından ilgilidir. Kendinizi daha iyi tanırsanız ego ve duyguların etkilerinden kaçınabilirsiniz. Özellikle bir şeyleri açıklarken ya da tartışırken kendinizi gözlemleyin.
23. Stresten uzak durum. Özellikle uzun vadeli stresin bedeninizde meydana getirdiği hasarlar bir yana beyninizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Stres düzeyinizi bilinçli olarak azaltmak için gevşeme vb. tekniklerden yararlanın.
24. Kendinizi eğitin. Çeşitli araştırmalar az eğitimli kişilerin Alzheimer’a daha fazla yakalandığını göstermiştir. Herhangi bir alanda eğitim almak beyninizi daha güçlü hale getirir.
25. Yağdan uzak durun. Laboratuvar araştırmaları yüksek yağ oranıyla beslenen hayvanların daha yavaş öğrendiklerini göstermektedir. Mümkün olduğunca zeytin yağı ve diğer türden sıvı yağları kullanmaya özen gösterin. Doymuş yağlar beyin hücrelerinin gelişiminde olumsuz etki göstermektedir.
26. Daha az yiyin. Aşırı yemek sindirim için daha fazla kan akışı demektir ve bundan dolayı beyninize daha az kan gider. Bundan dolayı harcadığınız enerjiyle orantılı bir beslenme düzenini benimserseniz bu beyniniz için daha yararlı olacaktır.
27. Şüpheli gıdalardan uzak durun. Aşağıdaki gıdalar beyniniz için zararlı olabilir: Yapay gıda boyaları içeren besinler, yapay tatlandırıcılar, kola, mısır şurubu, yüksek şeker içeren içecekler, hidrojenlendirilmiş yağlar, şeker, beyaz ekmek ve beyaz un içeren diğer ürünler.
28. Kahvaltı edin. Kahvaltı tüm beden için çok önemli bir öğündür. Ve bu konuyla ilgili araştırmalar kahvaltı eden çocukların diğerlerine oranla daha başarılı olduğunu göstermiştir.
29. Soru sorun. Bu beyninizi formda tutmanın çok iyi bir yoludur. Yalnızca kendi zihniniz içerisinde kalsa bile soru sorma alışkanlığını sürdürün. Zihninize gelen her şeyi sorun ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünün.
30. Beyin gücünüzü geliştirme planı yapın. Yeni alışkanlıkların edinilmesi yirmi ila otuz gün arası bir süre alır. Bu durumda uyguladığınız herhangi bir egzersizi ya da alışkanlık değişimini en azından üç hafta sürdürmelisiniz. Herhangi bir tekniğin etkisini hemen görebilirsiniz. Ama her tür tekniğin uzun vadeli yararları çok daha fazla olacaktır.

7 Ocak 2016 Perşembe

Türk Tanrı ve Tanrıçalar

TÜRK TANRILARINDAN

ÜLGEN
Ülgen, Türk mitolojisinde (Tengricilik döneminde) Türklerin iyilik tanrısıdır. Tek Tanrı inancında Göktanrının oğlu ve Gök Aleminin Hükümdarı olarak görülmüştür. Bai Ulgan, Ulgan gibi adlarla Sibirya kavimlerince de yaratıcı tanrı olarak anılır.

Göğün on yedinci katında oturan Tengere Kayra Kan’dan ‘dönüşüm’ yoluyla yaratılan göksel üç tanrı sıralamasında ilk sırada yer alan ve göğün on altıncı katında oturduğuna inanılan, hava durumunu, verimliliği ve doğurganlığı yönettiği kabul edilen, sonraları işlevlenerek Göktanrının yerini alan tanrı; Bay Ülgen.

Ülgen’in “Karakuş, Karşıt, Buura-Kan (Pura Kan), Burça Kan, Yaşıl Kan, Er Kanım, Baktı Kan” adında yedi oğlu, Ak Kızlar ve Kıyanlar diye adlandırılan dokuz kızı vardır.

Ak Kızlar, Kamların esin perileri olan Tanrı Ülgen’in dokuz kızı. Tanrısal saflıkları ve güzellikleri nedeniyle ak olarak anılırlardı. Herkese saz olan Gamsız guguk kuşu ile oynaşıp, gülüşüp, eğlenirlerdi. Ak, Altay Türkçesinde cennet demekti. Şaman davullarına resimleri yapılır, kimi zaman da putları şaman cübbelerine dikilirdi.

YABAŞ KAN
Erlik’in yedi -ya da dokuz- oğlundan biri olduğuna inanılan ve yer altındaki ve yer yüzündeki kötülükleri yönetenler arasında yer aldığına inanılan ve kamla Erlik arasında ara buluculuk yaptığı kabul edilen mitolojik karakter.

YAŞIL KAN
Yedi Altay boyundan olduğuna inanılan ve doğanın yeşillenmesini, yani doğanın doğumunu yöneten olduğu kabul edilen, Ülgen’in yedi oğlundan biri.

ALDATICI
Yeraltı tanrısı Erlik’in insanların canını alması için yeryüzüne gönderdiği ve onun elçisi olduğuna inanılan kötü ruh. Ölüm meleği. Bu inanç Türklerin başka dinlerin etkisinde kalmalarıyla oluşmuştur.

Altaylılara göre ölü bir evden çıktıktan sonra Aldacı denilen kötü ruhlar evde kalır. Bunun için o evden yedi gün dışarıya eşya verilmez ve içeriye de alınmaz. Ev, yedi gün sonra temizlenir ve ancak sonrasında o eve girilip yemek yapılır.

ALTAY HAN
Altaylar’ın Tengricilik inancında, güçlü bir Yer Su dağ ruhudur. Altaylar onun Altay dağlarının en yüksek zirvesinde oturduğuna inanırlar. Tek tanrılı bir din olan Tengricilik dininde çeşitli ruhlar bulunmaktadır. Ancak bunların hiçbir tanrı değildir. Türklerde her yerde var olan Tengri vardır.

ERLİK HAN
Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte yeraltı aleminin efendisidir. Tengri’nin oğlu (günümüzde iblis olarak kullanılan bir tür cin) olmasına rağmen kötülüğü simgeleyen bir tanrıdır.

Altayların bir yaradılış efsanesine göre Erlik Han, dünyanın yaradılışında Tengri’ye karşı fenalık yapmış ve Tengri onu ceza olarak yeraltı aleminin efendisi yapmıştır.

Erlik Han, yeraltı aleminin en alt katında yeşil demirden bir sarayda, gümüşten bir tahtın üzerinde oturur. Orada kendine koyu kırmızı parlayan ve çok az ışık veren bir güneş yaratmıştır. Emrinde dokuz semerli boğası vardır.

Tanrıya fenalık eden Erlik Han lanetlenmiştir, Tanrı “Sen bana hile düşündün, fenalık ettin, senin halkın da hep hileciler, fenalık düşünenler olsun der.” ve yarattığı karada dokuz dallı çam ağacının dokuz dalından kendi halkını türetir. Erlik bu halk benim olsun der tanrıya. Tanrı da ona git kendi halkını kendin bul deyip Erlik’i geri çevirir. Tanrının halkının bu ağacın yalnız doğuya bakan 5 dalından istifade etmelerine izin verilmiştir. Kalan 4 dal yasaklamıştır. Erlik gidip bu halkı baştan çıkarır. Erkek olan Törüngey ile dişi olan Eje, Erlik’in şu sözüne kanarlar “Bu 4 dal aslında size yasak değildir, meyveleri de pek tatlıdır. Dilediğinizce yiyin.” Erlik sonra ağaca bekçi bulunan yılan uyurken ağzına girer ve ağaca çıkar, Eje’ye müsaade ettiğini söyler. Bunun üstüne Eje meyveden yer, Törüngey’in de ağzına sürer. Tanrı durumu fark eder ve Erlik’i yer altına gönderir. Eje’ye “Sen benim sözümü tutmadın bundan sonra gebe kalasın ve doğum sancıları çekesin” der. Yılana “Sen benim sözümü tutmadın, bundan böyle Şeytan- diye bilinesin, herkes seni ezmeye öldürmeye çalışsın” der. Törüngeye “Sen benim sözümü tutmadın, 9 kızın 9 oğlun olacak ve hepsinden sen sorumlu olacaksın, insan neslini sen çoğaltacaksın”der. “Hepinizi hanemden kovuyorum, dünyaya gönderiyorum, burada sizi ben beslerdim, ben korurdum, artık kendinizi besleyip koruyacaksınız, bir daha da sesimi duymayacaksınız” diye ekler. Böylece Erlik insanoğluna ilk kötülüğünü etmiş olur. Kıranları yapan tanrıdır.

KAMBAR ATA
Kambar Ata Sibirya Türklerinin, özellikle Yakutların ve Altayların Tengricilik inancında, atları koruyan ruhtur.

KARA HAN
Kara Han ya da Kayra Han, Altaylılar, Ostyaklar veya Yakutlar gibi bazı Sibiryalı toplumların mitolojilerinde göğün 7.nci katında oturan yüksek derecede bir tanrı.

Altayların yaratılış efsanesinde dünyanın yaratıcısı olarak gösterilir. Kara Han bu efsanede ayrıca tüm Tengricilikte yeraltı aleminin tanrısı olarak tanılan Erlik Han’a ceza olarak yeraltı aleminin tanrısı olma görevini verir.

KEREY HAN
Kerey Han (ya da Kerey); Yeraltı tanrısı Erlik’in yardımcılığını da yapan dokuz oğlundan biri, kötücül bir ruhtur.

MAY-ATA
Altay mitolojisinde, Ülgen’in, göğün üçüncü katında oturduğuna inanılan iki oğlundan biri. Ülgen’in, insanların hamisi ve piri sayılan oğlu.

TENGERE KAYRA KAN
Tengere Kayra Kan (ya da Tengere Kayra Han); Altay topluluklarında, varlıkların başlangıcı, insanoğlunun anası ve atası olduğuna inanılan, göğün on yedinci katında oturarak evreni yönettiği, kendi özünün taşması yoluyla üç yüksek tanrıyı yarattığı, bunların ilkinin Bay Ülgen olduğu kabul edilen Göktanrı.




TÜRK TANRIÇALARINDAN

GÜN ANA
Gün Ana Altay Türklerinin Tengricilik inancında güneş ile birlikte Gök Aleminin en yüksek katında oturan, güneş tanrıçası olarak görülebilecek kutsal bir varlıktır. Bu inanca göre gün ana insanların ilk büyük annesi, ve Ay Dede ilk büyük babasıdır.

SATILAY
Satılay Sibirya Türklerinin, özellikle Yakutların Tengricilik inancında, bir kötülük ruhu ya da tanrıçasıdır. Diğer Çor ruhları gibi, o da insanlara ruh hastalıkları ve kendini bilmemezlik getirir. Çaresiz kalmış ve umudu kesilmiş insanları intihar etmeye teşebbüs ettirir.

UMAY
Umay (Arapça:kelimesi Divan-ı Lügati’t-Türk’te, günümüzde ana rahmindeki plasenta kelimesini karşılayacak şekilde, “son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan sonu” olarak geçmektedir. Orhun Yazıtlarında da geçen Umay, Türk ve Moğol mitolojisinde bir bereket tanrıçası olup hamilelerin, doğmuş ve henüz doğmamış çocuklar ile hayvan yavrularının koruyucusudur.

Tengricilik inancında Tengri’den sonra gelen en önemli tanrısal varlıktır. Eski Türk yazıtlarında Tengri’nin yanında ara sıra sadece onun adı geçer. Diğer tanrısal varlıkların adı eski yazıtlarda geçmez.

Umay, bir çocuk doğacağı zaman oraya varır ve gök alemindeki Süt gölünden getirdiği bir damlayı çocuğun dudaklarına sürer, ona böylece dirilten bir Ruh verir.

Bu Blogda Ara