Güneş egomuzu ve kişisel kimliğimizin bilinçli olarak farkında olduğumuz kısmını temsil ettiği için, Güneş’in bulunduğu burç kendimizi geliştirmeye, gerçekleştirmeye çalışmak ve çevremizi şekillendirmek için irademizi ve gücümüzü nasıl kullandığımızı gösterir. Çoğu zaman Güneş burcu özelliklerimiz veri olarak kabul edilir. Oysa nitelikleri bize daha kolay gelen aslında Ay burcumuzdur. Çünkü Güneş burcu özelliklerimiz içgüdüsel değildirler. Canlılığımızın merkezi gücü olmasına rağmen, Güneş’le simgelenen asıl özümüzü ortaya çıkartıp bu kuvvetli enerjiyi yaşam kaynağına dönüştürmek için çabalamak zorunda kalırız.
Ay insanın iç doğasını, duygu dünyasını, bilinçaltını ve içgüdüsel tepkilerini temsil eder. Etkilenebilirliği, aklın mantıksız ve duygusal yönünü oluşturur. Ay günlük fiziksel yaşamımızın önemli bir bölümü olan döngüleri “hisseder” . Üzerinde yürüdüğümüz zeminle temas kurmamıza psikolojik açıdan yardım eder. Ay daima kendi dışında bir şeye göre tavır alır ve bu tepkileri görüntüsüyle yansıtır gibidir. Bu yüzden yaşamı kendimize göre -öznel (sübjektif)- algılama stilimizdir.
Ay’ın bulunduğu burç kendisini otomatik olarak gösteren geçmişten kalma eğilimi, kişinin içsel açıdan güvenli hissetmesini ve kendisiyle barışık olabilmesi için özen göstermesi gereken hissediş ve varoluş tarzını temsil eder. Ayrıca ilişki kurma yeteneğini, yakınlık arzusunu, kendine özgü, başkalarıyla ilgilenmeye ve onlardan ilgi görmeye yönelik, duygusal ihtiyaçları ve arzuları yansıtır. Bu burç ve onunla bağlantılı deneyimler kendimizi doğru ve haklı hissetme ihtiyacımızı besler, çünkü bu tür kendini ifade biçimleriyle kişiliğimizin bütününe istikrar sağlayabilecek çok derin bir ihtiyacı doyururuz.
Aynı zamanda Ay’ın bu yaşamda yanımızda getirdiğimiz “geçmiş” duygusunu temsil ettiğini söyleyebiliriz. Ay’ın burcu bu tür bir geçmişte hassasiyetle geliştirdiğimiz karakter özelliklerini temsil eder. Bu yapıyı iyice tanımak çok önemlidir, çünkü Ay bilinçaltıdır. Bu duygusal yapı çok küçükken, ana kucağındayken anneyle ilişki sayesinde oluşmuş, şekillenmiş yapıdır. Küçükken ihtiyaçlarımızın nasıl karşılandığı, kendi annemizi (veya beslenmemiz ve bakımımızla ilgilenen herhangi bir kişiyi) nasıl algıladığımız, kendimizi seviliyor hissetmemiz.. Bunları hatırlamak, tanımlamak, ifade etmek ve bilinçli olarak bilmek zordur. Ancak hafızaya kaydedilmişlerdir. Bunlar şimdi, içgüdüsel olarak bizim için koruyucu hatta bazen savunucu gibi davranan, farketmeden içimizden dışarı spontan tepkiler olarak akan kökleşmiş niteliklerdir. Bu yerleşik davranış düzenleriyle, en azından bilinçaltı düzeyde, kendimizi rahat ve güvende hissederiz. Alıştığımız gibi yaşamak bize doğal ve güvenli gelir. Yine bilinçaltı etkisiyle Ay burcumuzun özelliklerinden genellikle habersiz yaşarız ve bu burcun yöntemlerini kullandığımızı farkedemeyebiliriz. Ama bizi tanıyan insanlar bu şekilde hareket ettiğimizi daha kolay görebilirler. Ay’ın içinde bulunduğu burç, ev ve diğer planetlerle yaptığı açılar ebeveynlerimizden neler öğrendiğimizi, nelerin eksik kaldığını anlatır. Bu eksik kalan duygusal gereksinimlerin ilerleyen yıllarda saptanması, onlarla yüzleşilmesi ve onların kabul edilmesi çok önemlidir. Yoksa bitmek bilmeyen bir arayış kişiyi doyumsuzluğa itebilir, Güneş’i -asıl özümüzü- bilinçli amacından alıkoyabilir. Gereksinimlerinizi inkar edemezsiniz, duygularınızı gömemezsiniz, güvenliğinizi bir kenara itemezsiniz. Bunlar er veya geç bir kriz döneminde ortaya çıkarlar. Duygularımızı, gereksinimlerimizi ve içgüdülerimizi ihmal edip tepkilerimizi hesaba katmadığımız ölçüde hata yapar, yaşamımızda içinde bulunmaktan mutlu olmadığımız koşullar yaratırız.
İçimizdeki Ay onu tanıyamadığımz sürece daha şiddetli bir şekilde bilinçaltımızdan püskürür. Ve
bazen onun yarattığı duyguların yoğunluğu bize fazla gelir. Bunalırız. Keyifsizleşiriz. Depresyona gireriz. Nedenini bilmediğimiz duygularla ne yapacağımızı ve onları hangi yöne kanalize edebileceğimizi bilemeyiz. Aynı zamanda sadece Ay burcu özelliklerimizi kullandığımız zaman da sorunlar yaşarız. Çünkü Ay’ın fonksiyonu hissetmektir, hareket etmek ve kararlar almak değil. Ay bizim derin, bilge ve bilen yönümüz olabileceği gibi, yalnız bırakıldığında ve bilince taşınıp düzene sokulmadığında rüyadan başka bir şey üretmeyebilir. Tüm seçeneklerin devamlı olası tutulabileceği hayal dünyasında yaşamayı tercih edebilir. Gerçekte tatmin edilmesi zor istek ve talepler, olgunlaşmamış duygular ve gelişimi felç edici içsel durgunluk haline dönüşebilir. Yine de, Ay yaşamın ruhudur. Ruh ve hissediş olmadan tüm deneyim mekanikleşir, amaçsız bir dişliye dönüşür.