Adıyaman Menzil’de bir Allah dostu var. ‘Ne olursan ol gel’ diyor. İsmi Abdülbaki EROL. Gavs-ı Sani hz (k.s) olarak bilinir, tanınır. Ehlibeyttir.Resulullah efendimizin [aleyhisselatu vesselam] torunudur, seyyiddir. Ehlibeytin sevilmesi gerektiği Resulullah’ın [aleyhisselatu vesselam] bir çok hadisi şerifte belirtmiştir:
●” Vallahi Ehl-i beytimi sevmeyenin kalbine iman girmez.” [İ. Ahmed]
●” Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünde ayağı kaymaz.” [Deylemi]
●İmam Tirmizi es-Sünen (3722 numara ) kitabında Abdullah b. Abbas’dan rivayet ettiği Hadis-i Şerif’de, Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah size nimetler verdiği için Allah’ı sevin. Allah’ı sevdiğiniz için de beni sevin. Beni sevdiğiniz için de Ehli Beyt’imi sevin.”
●” Ehl-i beytime buğzeden, yüzüstü cehenneme atılır.” [İ. Ahmed]
●” Ehli beytime, cehennemlikten başkası buğzetmez.” [İ. Ahmed]
●” Ehl-i beytimi sevmeyen, ihtilafa düşer ve şeytana yoldaş olur. “[Hakim]
Resulullah efendimizin [aleyhisselatu vesselam] ehlibeytine ve onların yollarına sarılmamızı işaret eden hadisleri de var:
İmam Müslim (4425 numara ) ve İmam Tirmizi’(3818 – 3720 numara )’nin Zeyd b. Erkam ve Cabir b. Abdullah’dan rivayet ettikleriHadis-i Şerif’de Resulullah Mekke ve Medine arasındaki Humm denilen suyun başında bize hitab ederek şöyle buyurdu:
“Size iki ağırlık terk ediyorum, onlara yapıştığınız takdirde dalalete (sapıklığa) düşmezsiniz. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri de Ehl-i beytimdir”
El-Hakim en-Neysaburi el-Müstedrek (3/163 – 4720 numara) kitabında Ebu Zerr el-Ğifari’nin rivayet ettiği Hadis-i Şerif’de, Ebu Zerr diyor ki: “Beni tanıyanlar, zaten beni tanıyor, tanımayanlara diyorum ki: Ben Ebu Zerr’im, Peygamberin şöyle söylediğini işittim:
‘Şunu bilin ki ! Ehli beyt’imin misali Nuh’un gemisi gibidir. Kim ona binse kurtulur. Her kim dışında kalırsa boğulur.’ (Yani onlarla beraber olanlar kurtulur, onlarla beraber olamayanlar ise helaka gider)
Gavs-ı Sani hz’nin şeceresi Hz Hüseyin’e [radıyallahu anh], oradan da Hz Ali [kerramallahu veche] ve Hz Fatıma annemize [radıyallahu anhüm] dayanır. Bu yüzden kendisi ‘hüseyni’ dir. Resulullah efendimizin [aleyhisselatu vesselam] Hz Ali ve Hz Fatıma ile onun soyu hakkında buyurduğu şu hadis de meşhurdur:
” Allah, Fatıma ve nesline Cehennemi haram kıldı. “ (Taberânî)
Gavs-ı Sani hz ‘nin [kuddise sırruhu] babası Seyyid Abdülhaküm el hüseyni, namı diğer ‘Gavs-ı Kasrevi hz’ dir [kuddise sırruhu]. Bilvanis, Taruni, Dilibey, Nurşin, Gadir ve Kasrik köylerinden soluklayarak Menzil’ i mekan edinen Gavs-ı Kasrevi hz’ leri ve oğulları (Seyda Muhammed Raşid hz’leri ve Seyyid Abdülbaki Hazretleri) kıyamete dek sürecek irşad faaliyeti sergilemektedirler. Peygamber [aleyhisselatu vesselam] soyundan gelen bu ailenin bu yerlerde Allah’ın rızasını kazanmaktan başka gayeleri olmamıştır. Rıza-ı Bari hayatlarının parçası olmuş ve bu uğurda diyar diyar gezmişler ve bu uzun yürüyüşten sonra , Menzil en son durakları olmuş. Böylece göç ve hicret hayatını yaşayarak Resulullah’a [aleyhisselatu vesselam] mutabaat yapmışlardır.
Gavs-ı Kasrevi hz [kuddise sırruhu] vefat ettikten sonra bu nurlu yolu oğlu Seyyid Muhammed Raşid hz’leri [kuddise sırruhu] devraldı. Seyyid Abdülbaki hz, babasının vefatında sonra ağabeyi Muhammed Raşid hz’ ne sofilik yaptı. Kendisinden halifelik aldı.
Gavs-ı Sani hz [kuddise sırruhu] çocukluk yaşlarda verem hastalığına yakalanmış, zayıf düşmüştü. Bizim gibi zayıf insanlar için hastalık günahlara kefaret olan ilaçtır ama büyük zatlar için makam almalarına vesiledir. Gavs-ı Sani hz [kuddise sırruhu] hastalık çektiği için genç yaşlarda çok zayıf, ve ince yapılıydı. O hastalık geçti, dönüşte kilo almaya başladı. Böylece o zayıflık da üzerinden alınmış yerine heybet hakim olmuştu. Hem de öyle bir heybet ki, sima olarak artık babası Gavs-ı Kasrevi hz’ne [kuddise sırruhu] benziyordu.
Muhammed Raşid hz’nden [kuddise sırruhu] icazeti bir perşembe akşamı alan seyyid Abdülbaki hz , mürşidinin vefatından sonra bütün irşad yükünü omuzlarına almış oldu. Gavs-ı Sani hz [kuddise sırruhu] o gün bugündür bu irşad vazifesini Adıyaman’ın Menzil köyünde devam ettiriyor.
Gençliğinden beri var olan bel ağrılarından dolayı ameliyatlar olsa da ağrıları yine devam ediyor. Bel ağrılarına rağmen yine de irşaddan bir an geri kalmıyor, devamlı sofilerin hizmetinde. Rahatsızlığını bile dile vurmaktan haya edinen bir mizacı var. Hastalığını soranlara, sıkılgan bir vaziyette anlatmaktan imtina ediyor. Bunlara rağmen irşad faaliyetlerine yılmadan usanmadan ve sorumluluk duygusuyla devam ediyor.
Adıyaman’ın Menzil köyünde irşad faaliyetlerini sürdüren Gavs-ı Sani hz’ni [kuddise sırruhu] her gün onbinlerce kişi ziyarete gidiyor. Özellikle hafta sonları gelen kafilelerle sayının yirmi otuz bini bulduğu oluyor. Gavsı Sani hz ”Ne olursan ol gel ama geldiğin gibi gitme” diyor adeta. Her gelene kapısı açıktır, kimseyi geri çevirmez. Ünlü sanatçılardan, büyük devlet adamlarından ziyaretine gelenler her zaman çok olur. Misafire hürmet ettirir, ağırlar. Ama asla ve asla siyasi bir söz ya da hareketi olmamıştır.
Gavs-ı Sani hz [kuddise sırruhu] sofilerine siyasetle ilgili şu tavsiyelerde bulunmuş: “Siyaset konuşulan yerde ya susun ya da orayı terkedin. Hangi parti olursa olsun konuşursanız Sadatlar bundan razı değildir. ” .
Kendisi hiç bir partiye meyletmemiş, hizmete de siyaseti asla sokmamıştır. Şöyle buyurdu:
“Akıllı olun ! Partiye meyletmeyin ! Hizmete kesinlikle nefis ve siyaseti sokmayın”
Gavs-ı Sani hz’ni [kuddise sırruhu] anlatarak bitiremeyeceğiz. O’nu en iyi Resulullah [aleyhisselatu vesselam] anlatmış. Rasûlullah Efendimiz buyurdu ki: “Dikkat,size hayırlılarınızı haber vereyim mi?” Sahabeler:”Evet,ey Allah’ın Rasûlü!”dediler. Rasûlullah(s.a.v)da:
”Sizin hayırlılarınız,görüldükleri zaman Aziz ve Celil olan Allahu Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir” buyurdu.(Kenzü’l-Ummâl)
Gavs-ı Sani hz’ni [kuddise sırruhu] görenler Allahu Teala’yı hatırlar. O Resulullah’ın [aleyhisselatu vesselam] varisim dediği alimi , Allahu Teala’nın [celle celaluhu] beraber olun dediği sadığıdır.
“Alimler benim varislerimdir…” (Ebu Davud, İlm 1, (3641); Tirmizi; İbnu Mace)
“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119.Ayet)
Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (sav) ümmeti terbiye işine varis olmaktır. Bu ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmek için yetkilendirilmek demektir. Bir mümin olarak bize de onu dost etmek ve sevmek düşer.
Sözlerime başta da belirttiğim şu hadisi şerifle son veriyorum:
‘Şunu bilin ki ! Ehli beyt’imin misali Nuh’un gemisi gibidir. Kim ona binse kurtulur. Her kim dışında kalırsa boğulur.’ [Hakim]
(Yani onlarla beraber olanlar kurtulur, onlarla beraber olamayanlar ise helaka gider)